Barış; dışlama, hor ve küçük görme, çatışma, kavga ve savaş olmaksızın uzlaşı, güven ve huzur içerisinde yaşamak demektir. Hepimiz kendimize, sevgi, şefkat, merhamet, hoşgörü ve adaletle davranılmasını arzularız. Çünkü ancak bu durumda kendimizi güvende hissedebileceğimizi düşünürüz. Güven duygusu olmadan barış olmaz. Barışın olmadığı bir toplumda ise huzur bulmak çok zordur.
Güvenin kaynağı olan bir Yaratıcının gönderdiği dinin, barışı bozacak özellikler taşıması mümkün değildir. Bu yüzden din adına barışı bozmaya kalkışanlar, gerçekte onu doğru anlamamış olan kimselerdir. Nitekim barış anlamına gelen “selam” kökünden türeyen İslam’ın şiddet ve terörün kaynağı olamayacağını gösteren açık ayetlerden biri şöyledir: “Ey İnananlar! Hep birden barışa (silme) girin, şeytana ayak uydurmayın, o sizin apaçık düşmanınızdır”. (Bakara, 2/208). Bu bakımdan, İslam’ın esaslarını kabul eden kimse, bir anlamda barışın, huzur ve güvenin kaynağı olacağına dair söz vermiş demektir. Bununla birlikte günümüzdeki bazı din anlayışlarına baktığımızda, İslam’ın bu açık hedefinin aksine bir yaklaşım sergilendiği, şiddet ve terör faaliyetlerine Kur’an’ı dayanak yapma gayreti içerisine girildiği gözlemlenmektedir. Hâlbuki Kur’an’da savaş hukuku ile ilgili ayetlere bir göz attığımızda, savaşmanın barışı, inananların huzur ve güvenliğini sağlamanın ötesinde bir amacının bulunmadığına tanık oluruz. Kur’an, açık bir saldırganlık durumu ya da ciddi bir tehdit algısı söz konusu olmadığı sürece gayri Müslimlere adaletle davranmakta, onlarla iyi geçinmekte ve beraberce barış ve güven içerisinde yaşamakta hiçbir sakınca görmez. Aksine bu durumun adil bir tutum olduğunu açıkça belirtir.
İşte biz, bu tebliğimizde, barış, esenlik ve güven anlamına gelen “selam” kökünden türeyen İslam’ın temel ilkelerinin ve öğretilerinin ana kaynağı olan Kur’an’dan, şiddet ve teröre kaynaklık edebilecek hüküm ve yargıların çıkarılamayacağını örnekleriyle birlikte sunmaya çalışacağız
Barış; dışlama, hor ve küçük görme, çatışma, kavga ve savaş olmaksızın uzlaşı, güven ve huzur içerisinde yaşamak demektir. Hepimiz kendimize, sevgi, şefkat, merhamet, hoşgörü ve adaletle davranılmasını arzularız. Çünkü ancak bu durumda kendimizi güvende hissedebileceğimizi düşünürüz. Güven duygusu olmadan barış olmaz. Barışın olmadığı bir toplumda ise huzur bulmak çok zordur. Güvenin kaynağı olan bir Yaratıcının gönderdiği dinin, barışı bozacak özellikler taşıması mümkün değildir. Bu yüzden din adına barışı bozmaya kalkışanlar, gerçekte onu doğru anlamamış olan kimselerdir. Nitekim barış anlamına gelen “selam” kökünden türeyen İslam’ın şiddet ve terörün kaynağı olamayacağını gösteren açık ayetlerden biri şöyledir: “Ey İnananlar Hep birden barışa (silme) girin, şeytana ayak uydurmayın, o sizin apaçık düşmanınızdır”. (Bakara, 2/208). Bu bakımdan, İslam’ın esaslarını kabul eden kimse, bir anlamda barışın, huzur ve güvenin kaynağı olacağına dair söz vermiş demektir. Bununla birlikte günümüzdeki bazı din anlayışlarına baktığımızda, İslam’ın bu açık hedefinin aksine bir yaklaşım sergilendiği, şiddet ve terör faaliyetlerine Kur’an’ı dayanak yapma gayreti içerisine girildiği gözlemlenmektedir. Hâlbuki Kur’an’da savaş hukuku ile ilgili ayetlere bir göz attığımızda, savaşmanın barışı, inananların huzur ve güvenliğini sağlamanın ötesinde bir amacının bulunmadığına tanık oluruz. Kur’an, açık bir saldırganlık durumu ya da ciddi bir tehdit algısı söz konusu olmadığı sürece gayri Müslimlere adaletle davranmakta, onlarla iyi geçinmekte ve beraberce barış ve güven içerisinde yaşamakta hiçbir sakınca görmez. Aksine bu durumun adil bir tutum olduğunu açıkça belirtir. İşte biz, bu tebliğimizde, barış, esenlik ve güven anlamına gelen “selam” kökünden türeyen İslam’ın temel ilkelerinin ve öğretilerinin ana kaynağı olan Kur’an’dan, şiddet ve teröre kaynaklık edebilecek hüküm ve yargıların çıkarılamayacağını örnekleriyle birlikte sunmaya çalışacağız
Primary Language | Turkish |
---|---|
Journal Section | Articles |
Authors | |
Publication Date | August 27, 2015 |
Published in Issue | Year 2015 |