Bugün yoğun yapılaşmış büyük bir metropol olan İstanbul’un tarihî ekolojisinde yüzyıllar içinde katmanlaşan ve gelişen bir bitki çeşitliliği, bostanlar ve bahçeler önemli yer tutmaktadır. 19. yüzyılda sarayların ve evlerin bahçeleri, gündelik yaşamda yapıların kendileri kadar önemlidir. Bu durum, bahçe ve bitkiler konusunda zengin bir kültürü ve toplumsal duyarlılığı da beslemiştir. Mutfak ve bahçeler için çok değerli olan narenciye bitkileri ve çiçekler için inşa edilen limonluk yapıları aynı gelenek ve hassasiyetin parçasıdır. 19. yüzyılın ortalarında saltanatın Boğaz kıyısında Dolmabahçe Sarayı’na taşınmasıyla başlayan ve Yıldız Sarayı’nın oluşumuyla zirveye ulaşan kentsel mekânın ve peyzaj anlayışının yeniden şekillenmesi sürecinde, limonluklar da saraylarda ve İstanbul elitlerinin bahçelerinde yeni bir görünürlük kazanmıştır.
Bu bağlamda bu çalışma, Avrupa’da etkili olan yeni teknolojik ve mekânsal deneyimlerin İstanbul’daki yansımalarını, saray ve konut bahçelerinde yüzyıllardır varlığını sürdüren limonluk yapılarının tarih içindeki dönüşümlerini ortaya koyarak tartışmaktadır. Bu çalışmanın amacı, yirminci yüzyıl ortalarından itibaren kentsel peyzajdan silinmeye başlayan bu yapıların ve ait oldukları toplumsal kültürün tarihî izlerini sürmek, kaybolan bu geleneğin toplumsal hafızadaki yerini edebî anlatılar aracılığıyla araştırmaktır. Ayrıca bu çalışmanın İstanbul’da konutun mimari tarihini yalnızca yapılara odaklanmadan doğal çevreyi de içeren geniş bir bağlamda düşünmeye katkı sağlaması hedeflen< miştir. İncelenen birincil kaynaklar arasında resmî yazışmalar, mimari çizimler, fotoğraflar ve edebî anlatılar yer almaktadır.
In the historical ecology of Istanbul, a sprawling metropolis today, there exists a layered and evolving diversity of plants, orchards, and gardens that played a significant role over the centuries. In the nineteenth century, when apartment buildings were limited, the palace and house gardens were as central to daily life as the buildings themselves. This close relationship has cultivated a rich culture and shared sensitivity toward gardens and plants. Orangeries built for citrus plants and flowers, regarded as highly valuable for kitchens and gardens, were part of this tradition and associated sensibility.
A major transformation in the urban landscape began with the court’s relocation to Dolmabahçe Palace on the Bosphorus in the mid-nineteenth century and culminated with Yıldız Palace’s establishment. The orangeries also gained new visibility in the new imperial gardens and the gardens of Istanbul’s elite. In this context, the research investigates the reflections of new technical and spatial experiences effective in Europe on Istanbul, along with the transformations of orangeries that have existed for centuries. This study aims to uncover the historical traces of these structures, which started vanishing in the mid-twentieth century, along with the social culture they embodied, and to explore the place of this lost tradition within collective memory through literary narratives. This discussion aims to broaden the perspectives on the architectural history of Istanbul houses by including the natural environment, rather than focusing only on buildings. The primary sources examined are official documents, architectural drawings, photographs, and literary sources.
Primary Language | Turkish |
---|---|
Subjects | Visual Arts (Other) |
Journal Section | ARAŞTIRMA MAKALESİ |
Authors | |
Early Pub Date | February 27, 2025 |
Publication Date | February 5, 2025 |
Submission Date | October 2, 2023 |
Published in Issue | Year 2025 Issue: 23 |