20. yüzyıla insanlık tarihi içinde en dehşet verici yüzyıl demek herhalde yanlış olmayacaktır. Ne var ki bu yüzyılı dehşet verici kılan, yalnızca yıkım araçlarının, onları imal edenlerin tahayyülünün de ötesine geçebilecek bir güce ulaşmış olması değil, insanlığın yüzyıllar boyunca evrilerek şekillendirdiği ve şekillendiği tüm kurumları ve yapıları yok edici bir radikalliğe sahip olan totalitarizm deneyimidir. Hannah Arendt’in “Totalitarizmin Kaynakları” isimli eseri, Nazi totalitarizmini yeni ve emsalsiz kılan niteliği oluşturan unsurların kökenlerinin aslında sırada dünyada “şimdi” olup biten şeyler olduğunu çarpıcı bir biçimde ortaya koyar. Arendt’in deyimiyle “dip akıntısı” şeklinde devam eden bu yapılar, ilişkiler ve durumlar Nazizm’in yenilgisiyle de ortadan kalkmış değildir. Arendt’in kökenlere yönelik incelemelerinin ikinci bölümünü oluşturan yetkin eseri “İnsanlık Durumu”, insanlık durumunun temelini oluşturan üç etkinlik biçiminin fenomenolojik çözümlemesini yapar. Eserinde en önemli iddialardan biri, bu etkinlikler içerisinde “homo faber”in etkinliği olan “yapmanın”, onun tüm iş ve imalatının güdüleyici ilkesi olan “faydacılığının” ve “araçsallık” ölçütünün tüm beşeri ilişkileri sarıp sarmalaması süreci ile totaliter yönetim biçimlerinin şekillenebileceği toplumsal iklim arasında önemli bir ilişki bulunmaktadır. Bu çalışmada, Arendt’in politika teorisinde totaliter tahakkümün vücut bulabildiği “insanlık durumu”, “homo faber” ve onun egemenliğindeki “faydacı” ilkenin nasıl sonunda kendisini de içine alarak bütün dünyanın ve yeryüzünün araçsallaştırılması ve giderek değersizleştirilmesiyle sonuçlandığı, bunun ise totaliter tahakkümün aradığı insanlık koşulu olduğu açıklanmaya çalışılacaktır.
It would probably not be wrong to say that the 20th century was the most terrifying in human history. What made this century especially terrifying is not only the fact that its means of destruction reached a level of power beyond the imagination of its manufacturers, but also the experience of totalitarianism, which radically destroyed all institutions and structures shaped by mankind for centuries. Hannah Arendt’s work The Origins of Totalitarianism strikingly reveals that the origins that make Nazi totalitarianism new and unprecedented are, in fact, “right now happening” in the world. These constructions, relations, and situations that continue in the form of “undercurrent”—as Arendt calls it—did not die out with the defeat of Nazism. Here the idea of “human condition,” which constitutes the second part of Arendt’s investigation, makes the phenomenological analysis of three forms of activity that underlie it. One of the most important theses of Arendt’s work is that there exists a dramatic relationship between the process of conquest of all human relation by the principle of utilitarianism and instrumentalism, which motivates all work and production, and the social climate in which totalitarian regimes can be shaped. In this study, we will examine how the human condition, i.e., homo faber, and the utilitarian principle—in which totalitarian domination can come into existence— in Arendt’s political theory may result in instrumentalization and gradually make the whole world seem worthless. We will also try to explain how these events form favorable conditions for the total domination of people.
Primary Language | Turkish |
---|---|
Journal Section | Articles |
Authors | |
Publication Date | May 14, 2018 |
Published in Issue | Year 2018 Volume: 27 Issue: 1 |