Tek partili dönemde Türkiye’de yukarıdan aşağı doğru bir ivmeyle gerçekleştirilen modernleşme politikaları, yeni bir kültür formunu da inşa etmeyi hedeflemiştir. Bu sebeple sanat ve estetik gibi öznel alana ait olduğu düşünülen unsurlar, devlet ve toplum arasındaki ilişki üzerinden sosyolojinin bir araştırma konusu haline gelir. Türk toplumunun Batı sanatlarına ilgisini Tanzimat Fermanına kadar geri götürmek mümkündür. Bununla birlikte geleneğin terk edilerek Batı sanat ve estetiğinin toplum tarafından benimsenmesi için devlet eliyle bir programın başlaması Türkiye Cumhuriyeti ile birlikte olmuştur. Tek partili dönemde medeniyet ile ilgili algı imal edilmek istenmiş ve toplumsal estetiğin devlet eliyle üretilmesine çalışılmıştır. Kültür nesneleri üzerinden neyin iyi neyin kötü olduğunu belirleme ve bunları halka dikte etme beraberinde devlet ile toplum arasında bir gerilime yol açmıştır. Bununla birlikte resmi kurumlar, sanat eğitimi, devlet desteği ve genel olarak eğitim kurumları aracılığıyla devletin estetik anlayışı yeniden üretilmiş ve evrensel ilkeler haline getirilmeye çalışılmıştır. Bu sürecin daha iyi anlaşılabilmesi için mesele Gramsci ve Althusser’in kültür yaklaşımları çerçevesinde ele alınmıştır. Gramsci iktidarla ilgili hegemonya yaklaşımı ile belirli bir iktidarın kendi üstünlüğünü sağlamak için sadece fiziksel ve ekonomik güce değil aynı zamanda kültürel bir gücü de kullandığını savunmuştur. Hegemonya entelektüel olarak rızanın imalatını hedeflemektedir. İktidarı elinde tutan üst sınıflar, toplumsal yapının kendi istedikleri gibi kalması için belirli kültür formlarını toplum tarafından tartışılmadan kabul edilmesini ön görmektedir. Egemen sınıflar bunu yaparken tek tip bir dünya görüşü ortaya koymak yerine muhalefeti etkisizi hale getirecek bir yöntemle hakim kültürün evrensel olduğu fikrini oluşturmak isterler. Bu yolla devlete bağımlı halk kitleleri mevcut toplumsal yapıyı koruyacak şekilde belirli idealler, amaçlar ve kültürel sembolleri destekleyerek egemen sınıfların hegemonyasını kabul etmiş olur. Böylece mesela belirli sanat dalları eskimiş/köhnemiş, çağın beklentilerini karşılamayan, modern estetik bakışı doyurmayan gibi ifadelerle nitelendirilirken, diğer bazıları bunun tersi bir yerde konumlandırılarak modern, çağdaş, geçerli, uygun sanat olarak görülüyorsa, bunun altında sadece estetik bir değerlendirme olmayıp iktidarın kendini sürdürmek için belirli bir kültür yorumunu yaymak istemesinin bir sonucu olabilir. Bu sebeple sanat alanındaki faaliyetler, süreçler, akımlar, saf estetik bakışı ile sanatçı öznesinin ürettiği tekil eserler olmaktan çıkarak belirli iktidar formlarının yeniden üretim biçimine dönüşebilirler. Türkiye Cumhuriyeti’nde tek partili dönem kültür politikaları bu perspektiften ele alındığında benzer örüntüleri görmek mümkün olacaktır. Tek partili dönem boyunca kültür ile ilgili yaklaşımların belirli aşamalardan geçtiği görülmektedir. Uzun yıllar etkisini sürdüren en önemli yaklaşım Türkiye’nin ilk sosyologlarından birisi olarak kabul gören Ziya Gökalp’e ait olmuştur. Batı sanatlarının kültür alanına hakim olmasında meşruluk temellerini atan önemli bir yaklaşım olarak, kültür ve medeniyet kavramlarını birbirinden ayırmıştır. Bu yaklaşım ile birlikte kendi kültürel öğelerimizi Batı tekniği ile sunmak evrensel bir yaklaşım biçimi olarak sanat alanına uzun yıllar hakim olmuştur. Bu yaklaşım ile birlikte İsmet İnönü döneminde medeniyetin kaynağı Türk kültür öğelerinde değil yine Batı tarihinde aranmıştır. Hümanist evre olarak görülen bu dönemde bu dönemde Yunanca ve diğer Batı dillerinden eserler Türkçe’ye tercüme edilmiş, Yunan klasikleri tiyatrolarda oynamış, Köy Enstitülerinde Yunan heykellerinin replikaları yapılmıştır. Yine tek partili dönemde kültürel üretim üzerinde uygulanan sansür ile estetik anlayışın şekillenmesine çalışılmıştır. Tek partili dönem boyunca devlet sanat ürünleri üzerinde bir denetim kurarak ne tür eserlerin üretilebileceğine, hangi tür, biçim ve içerikte üretim yapılabileceğine müdahale etmiştir. Bu müdahale bir taraftan üst ve evrensel görülen Batı sanatlarının halka kabul ettirilmesi hem de tek parti ideallerinin bu sanatlar aracılığıyla halka sevdirilmesi için gerçekleşmiştir. Bu sebeple devrim düşüncesini anlatan eserler desteklenirken, geçmişi hatırlatacak, devrim ideolojisiyle çelişen eserler sansüre uğramıştır. Bu çabanın pratik sonuçları, o dönemde ortaya çıkan eserlerin biçim ve içeriğinde görülmektedir. Öncelikle tek partili dönemde Batı sanatları dışında bir üretimin olmadığı görülür. Yine bu dönemde resim, tiyatro, mimari, gibi sanat dallarına ait eserlerde tek partili dönemin sürekli övülürken Osmanlı negatif sunulmuştur. Yeni estetik algıda eskiye ait unsurların olumlu anlamda yer almasına sıcak bakılmamıştır.
Top-down modernisation process during the one-party period in Turkey, aimed to build a new cultural form that encapsulate all society. For that reason, art and aesthetic which are thought to be the part of subjective space, become the part of sociological inquiry by the mediating of state and society relationship. It is possible to starts the interest of Turkish society to Western arts from the Tanzimat. However, state program of abandoning the tradition and embracing the Western art and aesthetic by the society, started during early years of the Turkish Republic. During one-party years, the perception about civilisation and social aesthetic were tried to produce by the hand of state. To determine which cultural objects are good and which are bed, and to dictate states perception on society, created the tension between state and the society. At the same time, state aesthetic was turned to universal principles and reproduced by the official institutions, art education, state subvention and general education. To understand the process better, the problem will be studied from the cultural perspective of Gramsci and Althusser. Gramsci claims that ruling classes use not only physical and economic power but also cultural power to sustain their position in the society. Hegemony aims the cultural manufacturing of consent. Upper classes want to make society accept the certain cultural forms without questioning to continue their control on the power. By doing this, ruling classes defend the idea of universality of their culture by neutralise the oppositions rather than produce standard and monotype worldview. In this way, the masses accept hegemony of ruling classes by gathering around cultural symbols, aims and ideas. For that reason, when certain art branches are seen outdated, old-fashion, not valuable and some others are seen modern, contemporary, valid, could means that ruling classes want to spread certain cultural forms to maintain their power. Activities, processes and trends in an art breake from artist concept and become a part of reproduction of certain power forms. From Gramsci perspective, it is possible to see similar pattern in culture politics of one-party era in Turkey. It can be said that perception of culture went through the stages. The one that had long term effect was belong to early Turkish sociology, Ziya Gökalp. He separated culture and civilisation that created legitimacy for Western culture to dominate cultural arena in Turkey. The presentation of Turkish traditional culture with Western technique dominated art environment as a universal value. Notwithstanding, during İnönü era, the source of civilisation searched not in Turkish roots but in Western history. It was called Humanist era and during this period, books from Greek and other Western languages were translated, Greek classics were played at theatres, Greek status were replicated in Village Institutes. During one party era, it is aimed to shape aesthetic perception of society by censor on cultural production. In this period, the state established a total control over the art production and decided what kind, which form and content the art will be produced. The reason of state control was both to make society accept Western arts as high and universal and spread the one-party ideology. For this very reason, while artworks that are symbolising the state ideology were supported, others that remind old/Ottoman era were censored. Practical results of these efforts can be seen artworks of that period. First of all, it is seen that there was almost no art production except for Western arts in the one-party period. In artworks from cinema, theatre, paintings, one-party era were praised and Ottoman time were criticised. It was not a positive thing to appreciate the old era, in the new aesthetic realm. The mission loaded the cinema and theatre were to educate the public that was believed to be backward and to impose the oneparty ideology. In this way the aesthetic tried to be produced by the hand of state and made it the part of social identity. This method during the one-party period created a cultural hegemony on the society. The effort to regulate social aesthetics by the state in the single-party period, while trying to teach the public what to like and dislike, with censorship and limitations, created on the one hand long-term discussion on originality of Turkish arts and on the other hand created a distance between society and modern arts. “Cannot reaching the public” was seen as a failure for artists however, failure was not sought in the gap between social expectation from art and art production, but in the failure of a successful representation of the aesthetic judgment, which was determined by the state and accepted as absolute truth during the single party period. Thus, it was observed that politics determined the production of art in the one-party period and in this way, it wanted to consolidate its own power.
Sociology of Religion Culture Art Aesthetic Hegemony One Party Period Gremsci Althusser Althusser Althusser Althusser
Primary Language | Turkish |
---|---|
Subjects | Religious Studies |
Journal Section | RESEARCH ARTICLES |
Authors | |
Publication Date | June 29, 2020 |
Published in Issue | Year 2020 |