Dergimizin 20. Cilt 1. Sayısı (Haziran 2022) 113-133 sayfaları arasında yayınlanmış olan “İsbât-ı Vâcibe Giden Yolda Delillerin Telfîki Devvânî ve Ahmed Nûri Örnekleri” başlıklı makalenin yazarından sehven unutulduğu gerekçesiyle gelen talep üzerine aşağıdaki not, makalenin ilk dipnotu olarak eklenmiş ve düzeltme makalesi yayınlanmıştır. “Bu çalışma, TÜBİTAK 1001 Araştırma Projesi kapsamında yürütülmekte olan 218K264 no’lu projenin desteği ile üretilmiştir. TÜBİTAK’a katkılarından dolayı teşekkür ederim."
İslâm inanç sisteminin en temel konusu ve gayesi şüphesiz marifetullah (Allah’ın bilinmesi) mevzuudur. Bu konuda yapılan çalışmalar literatürde daha çok isbât-ı vâcib olarak isimlendirilmekte, kelâm, felsefe ve tasavvuf ekollerinin her biri için en kıymetli mesai olarak kabul edilmektedir. Kelâm ekolleri daha çok İbn Sînâ’nın (ö. 428/1037) etkisiyle Fahreddin Râzî (ö. 606/1210) sonrası yoğun olarak bu kavramsallaştırmayı kullanmaya başlamıştır. Sûfiyye ise daha çok vahdet-i vücûd nazariyesi temelinde bu çalışmalara katılmıştır. Kelâm ilminde bütün inanç esasları en nihayetinde Allah’a imanı açıklamak ve güçlendirmek için temellendirilir. Bu sebeple Allah’a iman aslü’l-usûl (bütün ilkelerin aslı) olarak anılır.
Tarihî konjonktürde Kelâm ilmi içerde Müslümanların inanç meselelerini tartışırken dışarda da genişleyen İslâm coğrafyasının ortaya çıkardığı inanç meselelerine isbât-ı vâcib çalışmalarıyla cevap vermeye gayret etmiştir. Bu çerçevede nübüvvet ve âhiret konuları kelâma dahil edilmiştir. Kelâm tarihi başlangıcı itibariyle özellikle materyalist çevrelere karşı Allah’ın varlığını savunurken büyük ölçüde atomculuk nazariyesini kullanmıştır. Zaman içinde İslâm felsefesi ve tasavvufun sistemleşmesiyle beraber kelâmın hudûs delili, felsefenin imkân delili ve sûfiyyenin keşf ve ilham delili üç ayrı koldan bu mesaiyi güçlendirirken hem bu ekollerin kendi içindeki etkileşimi, hem de isbât-ı vâcib çalışmalarının muhataplarının çeşitlenmesi kullanılan delilleri birbirine yaklaştırmıştır. Özellikle Şehristânî (öl. 548/1153) ve Fahreddin Râzî (öl. 606/1210) sonrası terminoloji, konu ve metodoloji anlamında gerçekleşen yakınlaşma felsefî kelâm geleneğini ortaya çıkarmıştır. Bu süreçte ontolojik, kozmolojik ve teleolojik delillerin kullanımında kelâmcılar hudûs ve imkân kavramlarını birlikte kullanmaya başlamışlardır. Osmanlının son dönemlerine kadar takip edilmesi mümkün olan bu çalışmaların önemli temsilcilerinden Celâleddin ed-Devvânî’nin (öl. 908/1502) çalışmamıza konu olmasının sebebi de isbât-ı vâcib delillerini birlikte kullanmadaki mahareti ve kendisinden sonraki süreci etkileme gücü olarak özetlenebilir. Onun bu toparlayıcı özelliği kendisinden önceki isbât-ı vâcib çalışmalarının eksik taraflarını ikmal edip kendi eserlerinde meseleleri birleştirmesinde görülmektedir. Bu sebeple yazdığı risâlelere uzun yıllar şerh ve hâşiyeler yapılmış ve bu süreç XIX. yüzyıla kadar devam etmiştir.
Özellikle bu yüz yılda materyalizmin yeniden Batıda güçlenmeye başlaması ve Osmanlıda bir kesim ilim ve fikir adamını etkilemesi benzer bir tarihî tecrübe anlamına gelmektedir. Bu sebeple Allah’ın varlık delillerinin yine birbirini destekleyerek kullanılmasının lüzumu hâsıl olmuştur. Çalışmamızda bu münasebetle sürecin geldiği noktayı görmek bakımından İslâm düşüncesinin üç temel ekolü olan kelâm, İslâm felsefesi ve tasavvufun isbât-ı vâcib konusunda ürettikleri ortak argümanları vukûfiyetle ele alan son dönem Osmanlı âlimlerinden Ahmed Nûri’nin (19. yüzyıl) görüşlerini de ele aldık.
TÜBİTAK
218K264
The following note was added as the first footnote of the article, upon a request from the author of the article titled "The Eclecticism of Proofs on the Road to Demonstrate The Existence of Allah: Examples of Dawwānī and Aḥmad Nūrī", published in the 20th Volume 1st Issue (June 2022) of our journal, on the grounds that it was accidentally forgotten. "This study was produced with the support of the project numbered 218K264, which is being carried out within the scope of TÜBİTAK 1001 Research Project. I would like to thank TÜBİTAK for their contributions."
The most fundamental subject and aim of the Islamic belief system is the subject of maʿrifatullah (knowing Allah). Studies on this subject are mostly called ithbāt al-wājib (the demonstration of God) in the literature. They are considered the most valuable work for kalām, philosophy and mysticism schools. Kalām schools started to use this conceptualization intensively after Fakhr al-Dīn al-Rāzī, mainly under the influence of Ibn Sīnā. Sūfis, on the other hand, most participated in these studies based on the theory of the unity of existence. In kalām, all the principles of belief are ultimately grounded to explain and strengthen faith in Allah. For this reason, belief in Allah is referred to as aṣl al-uṣūl (the origin of all principles).
Throughout history, scholars of kalām discussed the creedal issues of Islam in the Muslim society while it tried to answer the creedal issues abroad by the expanding Islamic geography with studies on ithbāt al-wājib. In this framework, the problems of prophecy and the hereafter are included in kalām. Since the beginning of the history of kalām, it has used the theory of atomism to a large extent, especially in defending the existence of Allah against materialists. The systematisation of Islamic philosophy and mysticism in time, the kalām cosmological argument, the argument from contingency of philosophers and the argument from kashf and ilhām of Sūfis strengthened this area from three different branches. On the other hand, the interaction of these schools within themselves and the diversification of the interlocutors of studies on ithbāt al-wājib brought these arguments closer together. The convergence in terms of terminology, subject and methodology, especially after Shahrestānī and Rāzī, revealed the tradition of philosophical theology. In this process, theologians began to use both the concepts of temporality (hudūth) and contingency (imkān) to use ontological, cosmological and teleological proofs. Dawānī, one of the eminent figures of these studies in the last periods of Ottomans, is the subject of our research, due to his skills in utilising these proofs of ithbāt al-wājib and his influence in the studies after him. His review of the matter can be observed in his effort in his works where he deals with the so-called deficiencies and errors of his predecessors regarding ithbāt al-wājib. For this reason, many annotations and commentaries were made for his treatises and ideas until the 19th century.
Especially, the advance of materialism in the West in this century showed great influence on many scholars and intellectuals in the Ottoman Empire seems to be a parallel historical experience. Therefore, it has become necessary to utilise the arguments for the existence of Allah by supporting each individual argument together. In this regard, in our study, to see the process, we also discussed the views of Aḥmad Nūrī, one of the scholars in the last period Ottoman, who dealt with the common arguments about ithbāt al-wājib produced by the three primary schools of Islamic thought: kalām, Islamic philosophy and mysticism.
Materialism Ithbāt al-Wājib Dawwānī Aḥmad Nūrī Cosmological argument Argument from contingency Kashf and Ilhām
218K264
Primary Language | Turkish |
---|---|
Subjects | Religious Studies |
Journal Section | CORRECTION |
Authors | |
Project Number | 218K264 |
Publication Date | December 31, 2022 |
Published in Issue | Year 2022 Volume: 20 Issue: 2 |
Kader Creative Commons Atıf-Gayriticari-Türetilemez 4.0 Uluslararası Lisansı ile lisanslanmıştır.