Bu makale, epistemolojinin ölümü
tezini, epistemolojinin varlık nedeni olan gerçek bir problemin var olup
olmadığı temelinde tartışmaya açmaktadır. Bu tartışma iki alt konum üzerinden
yürütülürken (Rorty’ye karşı Popper), epistemolojinin metinler-arası olmayan ve
dil oyunlarını aşan gerçek bir probleminin var olduğu (yani Poppercı konum)
savunulmaktadır. Bu savunu, özellikle bilim teorisi üzerinden geliştirilmekte
ve günümüzün somut probleminin bilim problemi olduğu savlanmaktadır. Buna göre,
iki karşıt konum özellikle Kant’ın epistemolojisinden hareketle farklılık
göstermektedir. Bu savı çerçeveleyen meta-hipotez epistemoloji-bilgi
teorisi-bilim teorisi tarihsel hattının, Kant ile birlikte çeşitlenen evrimsel
bir süreç olduğudur. Kant, bu hipotezin kaynağında yer alan Popper Teorisinin
genetik atasıdır. Diğer yandan, bir meta-teori olarak Rorty Teorisinin
çerçevelediği epistemolojinin ölümü tezinde Kant, epistemolojinin ölümünün
tarihsel kırılma anı ve hatta kanıtıdır. Popper Teorisi, epistemoloji üzerine
bir meta-teori olarak kullanıldığında, iki meta-teori Kant’ta kesişmekte ve
Kant üzerinden çeşitlenen kuzen-teoriler olarak konumlanabilmektedirler. Bu hipotez
kabul edilerek izi sürüldüğünde, bilim problemine ilişkin bilim teorilerinin
empirik içerikleri olduğu ve doğru oldukları ölçüde gerçekliğe müdahale
edebilecekleri hipotezinin güçlü olduğu gösterilmeye çalışılmıştır. Hipotezin
gücü ‘temsil’ kavramından ve pragmatizmden gelmektedir. Epistemoloji,
nesnesiyle ilişkisinde evrimsel olarak dönüşen ve mevcut hali Einstein
Devrimine verdiği tepki üzerinden biçimlenmiş bir meta-teoridir ve
‘ölmemiştir’. Ulaşılan bu ‘sonuç’, epistemoloji üzerine geliştirilebilecek bir
meta-hipotezdir (en azından bu çalışma sınırlarında) ve “epistemolojinin ölümü”
problemiyle ilişkili bütün bir problem ağını aydınlatma ve bu ağın büyük bir
bölümüne çözüm getirme potansiyelini barındırmaktadır.
This article opens a discussion on the
thesis of the death of epistemology on the basis of whether there is a real
problem that is the cause of epistemology. While this discussion is carried out
in two sub-positions (Popper versus Rorty), it is argued that epistemology has
a real problem beyond intertextual contexts and language games. This advocacy
is developed especially through the theory of science and it is argued that
today's concrete problem of epistemology is a science problem. Accordingly, the
two opposing positions differ in particular over Kant’s epistemology. This
framework of the advocacy is based on the meta-hypothesis that the historical
line of epistemology-theory of knowledge- theory of science is an evolutionary
process that diversifies with Kant. Kant is the genetic ancestor of the Popper
Theory at the source of this hypothesis. On the other hand, in the thesis of
the death of the epistemology framed by the Rorty Theory as a meta-theory, Kant
is the historical break and even proof of the death of epistemology. When the
Popper Theory is used as a meta-theory on epistemology, two meta-theories
intersect in Kant and can be positioned as cousin-theories diversified through
Kant. When this hypothesis is accepted and followed it has been tried to show
that the hypothesis is very strong which argued that theories of science on
science problem has empirical contents and that they can intervene in reality
as long as they are true. The power of the hypothesis comes from the concept of
representation and pragmatism. Epistemology is a meta-theory that has evolved
evolutionarily in its relation to its object, and its current form is the
response to the Einstein Revolution, and so epistemology is still alive. This
result is a meta-hypothesis that can be developed on epistemology (at least at
the limits of this study) and has a potential to illuminate an entire network
of problems associated with the problem of the death of epistemology. Also it
has a potantial to solve a large part of this network.
Primary Language | Turkish |
---|---|
Journal Section | Research Article |
Authors | |
Publication Date | March 15, 2019 |
Submission Date | January 31, 2019 |
Published in Issue | Year 2019 |
e-ISSN: 2645-8950