Öz
Teknoloji felsefesi görece olarak genç bir akademik alt-alan olmakla birlikte, ontoloji, epistemoloji, siyaset felsefesi, etik ve estetik gibi felsefe disiplininin daha köklü alt-alanlarıyla önemli bir kavramsal ilişki ağı içinde bulunmaktadır. Ayrıca bu dalın temel bazı meselelerinin derinlemesine incelenmesinin sosyoloji, antropoloji, psikoloji ve siyasi bilimler gibi disiplinlerin birikimlerinden ve yaklaşımlarından yararlanmayı da gerekli kıldığını belirtebiliriz. Bu yazımda teknoloji felsefesi alanını genel hatlarıyla ve güncel olgular ışığında kısaca tanıttıktan sonra, bu alanda ilginç ve kuramsal yönden değerli bulduğum iki sorunsalı sergileyip irdeliyorum. İlki toplumsal bir gerçek olarak teknolojinin nasıl bir doğası, karakteri veya kendini ileri taşıma itkisi olduğunun sorgulanmasıdır. Bu çerçevede, söz konusu literatüre 20. yüzyılda önemli katkılar yapmış olan Jacques Ellul, Hans Jonas ve Arnold Gehlen’in antropolojik-felsefi boyuttaki önemli bazı düşüncelerini açıklayıp tartışıyorum. İkinci olarak, Albert Borgmann’ın Heidegger’in fikirlerinden ilham alarak ürettiği “odaklı pratikler” kavramını betimleyerek onun görüşlerine gelen tepkilerden bazılarını ele alarak inceliyorum. Yazının son kısmında, çağdaş teknolojinin çoğulculuk, değişkenlik ve geçişkenlik kavramları üzerinden oluşan yeni felsefi kimliğine ilişkin bazı görüngübilimsel düşünceler sunuyorum.