Bir İmparatorluğun çöküşünün arifesinde, çocukluk ve ilk gençlik yıllarını tecrübe eden Ahmet Hamdi Tanpınar (1901-1962) bu çöküşle birlikte tezahür eden; yitip gitmiş, kaybolmuş ve bir daha asla ele geçirilemeyecek olana duyulan arzuyu bir “kayıp” estetiğine dönüştürerek; geçmişi, bugünde yeniden yaratma imkânı yakalamıştır. Tanpınar’ın eserlerinde geleneğin izlerini, maziye duyulan özlemi ve “kayıp” hissini; geçmişi bugünü ve geleceği bir “süreklilik” telakkisi etrafında tahkim etmesinde ve kendi estetiğini kurarken kayıp olana verdiği kıymetle –geçmişi bugüne taşımasında- bugünü mamur kılmasında görmek kabildir. Yahudi kökenli bir Alman olan Benjamin'le Tanpınar arasında benzer kaygılar, ortak izlekler daha da çarpıcı olanı ''ikili'' ruh yapıları dolayısıyla pek çok ortak yön, bu iki ismi bir arada ele almamıza imkân tanımaktadır. Tanpınar ve Benjamin birbirlerini bilmeseler de aynı kaynaklardan beslenmiş; her ikisi de Proust, Baudelaire, Bergson ve Freud'dan esinlenmiştir. İkisi de Dostoyevski'yi okumuş ve her iki isim için de Valery önemlidir. Garp'la Şark arasında bir terkip kurmaya çalışan Tanpınar'la, Yahudi mistisizmiyle tarihsel maddeciliği oluşturmaya çalışan Benjamin'in sanata bakışlarında da birbirine yaklaşan bakış açıları dikkatlerden kaçmamaktadır. Bu çalışmada, Tanpınar'ın bir “kayıp” olarak gördüğü mâziyi, kendi estetiğini kurmada ele alışı ve sanatındaki mâzi izdüşümleri irdelenerek, Walter Benjamin'in ''Son Bakışta Aşk'' kavramıyla beraber okunmaya çalışılacaktır.
TÜBİTAK'a doktoramı desteklediği için teşekkür ederim.
Birincil Dil | Türkçe |
---|---|
Bölüm | Makaleler |
Yazarlar | |
Yayımlanma Tarihi | 31 Ekim 2022 |
Gönderilme Tarihi | 18 Mart 2022 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 2022 |