Kur’ân Kıraat Mütevâtir Şâz Kur’ân Tanımı Mushaf’ın İki Kapağı Qurʼān Qirāʼāt Shādh Mutawātir Definition of the Qurʼān The Two Covers of the Muṣḥaf
Shādh qirāʼāts (lit. rare/atypical recitations/readings) have been defined, through out the history, in many different ways. One definition of rare/atypical qirāʼāts has been developed within the framework of the commenly accepted widespread description of the Qurʼān. Which states that the Qurʼān, reached us in tawātur with seven letters and preserved between the two covers of muṣḥaf. This definition, voiced most often by methodologists, labels qirāʼāts that are void of these characteristics as shādh. We can assume, therefore, that the aforementioned scholars have tried to determine that nature of rare/atypical recitations/readings based on their description of the Qurʼān It should be noted, in addition, that methodologists have provided many overlapping difinitions of the Qurʼān among which the most common and comprehensive is the one given above. As can be understood from this description, “being preserved between two covers” and “being passed down in tawātur” are features on which scholars have unaniously agreed in definition of the Qurʼān. Such a description also presupposes the rejection of qirāʼāts that do not posses these two features as shādh. This study, therefore, undertake a detailed analysis concerning the qualification of shādh qirāʼāts as holy divine speech in light of the two stipulations mentioned above. Furthermore, the study tries to examine how effective and decisive these stipulations are in defining the nature of rare/atypical recitations/readings.
This expression, which is used as "دَفّتين" (daffatayn) in the aforementioned definitions and is understood to be used for two covers of the Qurʼān, refers to the covers of the mushafs in the period of the Caliph Osman. Accordingly, the phrase "two covers" should cover all acceptable qirāʼāts interspersed with each muṣḥafs mentioned. However, it should be noted that it cannot be claimed that all qirāʼāts, except for the covers of the muṣḥafs in question, are shādh in the mardūd sense. Because there are ṣaḥīḥ qirāʼāts (imālah, ıshmām, taghlīẓ, etc.) that do not fit between the two covers of the muṣḥafs. In this case, these authentic qirāʼāts that cannot be written down, the shādh qirāʼāts whose three conditions are in place but cannot find sufficient fame, and the mardūds who have the nature of the mevzû and mudraj will all be evaluated in the same status. In short, it should be noted that the two cover entries in the definition of the Qurʼān do not carry a definition of essential nature even for the Qurʼān, it is an temporary situation, so that it is not a sufficient argument to exclude shādh. As a matter of fact, some researchers think that the "two covers" in the definition of the Qurʼān should not be the main adjective of the Qurʼān, but a temporary adjective.
Like the emphasis on "two covers" in the definition of the Qurʼān, the emphasis on "tawātur" is seen as the main point of departure for almost all scholars who deal with the issue of whether shādh qirāʼāts are a part of the Qurʼān. Because according to them, shādh qirāʼāts do not carry the element of tawātur found in the definition of the Qurʼān, since they are āḥād. According to this approach, all āḥād qirāʼāts that do not contain the aforementioned phenomenon of tawātur are evaluated in terms of shādh. However, the fact that a qirāʼāt is āḥād does not cause it to be removed from its ṣaḥīḥ framework. Because if each of the aspects of ṣaḥīḥ qirāʼāts is examined one by one, there is almost no mutawātir qirāʼāt according to the definition of famous and established. The fact that qirāʼāt scholars such as Makkī ıbn Ebī Ṭālib, Abū Shāmah and Ibn alJazarī do not consider the principle of "tawātur" necessary in this regard also supports this claim. As a matter of fact, these scholars especially emphasized that a qirāʼāt that has three conditions and has gained enough reputation should be counted from the Qurʼān, and that it is unnecessary to seek the qualification of mutawātir. In the light of the data obtained, it has been understood that the "between two covers" and "mutawātir" clauses in the definition of the Qurʼān do not have a feature that will lead to rejecting shādh qirāʼāts. As a matter of fact, according to this situation, it has been determined that even these two features do not exist in some authentic qirāʼāts. However, it must be said that evaluating the shādh qirāʼāts through the definition of the Qurʼān is a procedural error in itself. As a result, it should be stated that the content of shādh qirāʼāts cannot be interpreted through the definition of the Qurʼān.
Şâz kıraatler tarih boyunca birçok farklı biçimde tanımlanmıştır. Bu kıraatler hakkında yapılan tanımlardan biri de Kur’ân’ın yaygın tanımı çerçevesinde geliştirilmiştir. Daha çok usulcüler tarafından dillendirilen “Kur’ân, yedi harf üzere, mushafın iki kapağı arasında, mütevâtir olarak gelmiştir.” şeklindeki yaygın tanıma göre, bu vasıfları taşımayan kıraatler şâzdır. Böylece söz konusu âlimler Kur’ân’ın tanımı üzerinden şâz kıraatlerin mahiyetini anlamlandırdıkları anlaşılmaktadır. Ayrıca söz konusu usulcüler tarafından Kur’ân’a yönelik birçok tanımın yapıldığını, birbiriyle örtüşen bu tanımlardan en yaygın ve kapsayıcı olanının yukarıda aktarılan yaklaşım olduğunu belirtmek gerekir. Aktarılan tanımdan da anlaşılacağı gibi, âlimlerin mevzubahis tanımda birleştikleri hususlar genellikle Kur’ân’ın “iki kapak arasında bulunma” ve “mütevâtir olma” özellikleridir. Bu durumda Kur’ân’ın tanımında mezkûr iki niteliği taşımayan kıraatlerin şâz addedilerek reddedilmeleri öngörülmektedir. Bu özelliklerden hareketle çalışmada, söz konusu iki madde karşısında konumlandırılan şâz kıraatlerin Kur’âniyet vasıflarının detaylı analizi yapılmıştır. Buna bağlı olarak çalışmanın amacı, bahsi geçen iki unsurun şâz kıraatlerin mahiyeti açısından belirleyici olup olmadıklarını çözmeye çalışmaktır.
Söz konusu tanımlarda “دَفّتين” (deffeteyn) şeklinde geçen ve Arapçada Kur’ân’ın iki kapağı için kullanıldığı anlaşılan bu tabir, Hz. Osman zamanında teksir faaliyetiyle ortaya çıkan mushafların kapaklarını ifade etmektedir. Dolayısıyla bu ifade, bahsi geçen mushafların her birine serpiştirilmiş makbûl kıraatlerin tamamını kapsamış olmalıdır. Ancak belirtmek gerekir ki, mevzubahis mushafların kapakları dışındaki tüm kıraatlerin merdûd anlamıyla şaz oldukları iddia edilemez. Zira mushafın iki kapağı dışında kalıp yazıya aktarılamayan (imâle, işmâm, tağlîz vb.) sahîh kıraatler bulunmaktadır. Bu durumda yazıya geçirilemeyen bu sahih kıraatler, üç şartı yerinde olup yeterli seviyede şöhret bulamayan şâz kıraatler ve mevzû ile müdrec mahiyetini haiz merdûdların hepsi aynı statüde değerlendirilecektir. Hâsılı Kur’ân’ın tanımında geçen iki kapak kaydı Kur’ân için bile asli bir mahiyet tanımı taşımadığı, arızî bir durum olduğu, böylece şâz kıraatleri reddetmek için yeterli bir argüman olmadığı belirtilmelidir. Nitekim kimi araştırmacılara göre Kur’ân’ın tanımında yer alan “iki kapak” kaydı ile Kur’an’ın zâtî sıfatı değil arazının kastedilmesi gerektiği öngörülmektedir.
Mevzubahis Kur’ân tanımında yer alan “deffeteyn” gibi “tevâtür” vurgusunun da şâz kıraatlerin Kur’âniyeti konusunu işleyen birçok âlimin temel hareket noktası olduğu müşahede edilmiştir. Zira onlara göre âhâd olması sebebiyle şâz kıraatler, Kur’ân’ın tanımında bulunan tevâtürlük unsurunu taşımazlar. Bu yaklaşıma göre söz konusu tevâtürlük olgusunu barındırmayan tüm âhâd kıraatler şâz kabilinden değerlendirilir. Ne var ki bir kıraatin âhâd olması onun sahîh kıraatlerin çerçevesinden çıkarılmasına sebep olmaz. Çünkü sahîh kıraat rivayetleri özellikle de tariklerinin ihtilaf ettikleri vecihlerin her biri tek tek incelenirse neredeyse –yaygın ve yerleşik tarifine göre mütevâtir kıraat bulunmamaktadır. Mekkî b. Ebî Tâlib, Ebû Şâme ve İbnü’l-Cezerî gibi kıraat otoritelerinin bu meyanda tevâtür ilkesini zorunlu görmemeleri de söz konusu iddiayı desteklemektedir. Nitekim adı geçen âlimler üç şartı yerinde olup yeterince şöhret kazanmış bir kıraatin Kur’ân’dan sayılması gerektiğini, mütevâtirlik vasfını aramanın gereksiz olduğunu özellikle vurgulamışlardır. Bu bağlamda elde edilen veriler ışığında Kur’ân’ın tanımında yer verilen gerek “iki kapak arasında bulunma”, gerekse “mütevâtir olma” maddelerinin şâz kıraatleri reddetmeye yol açacak özellikte olmadıkları anlaşılmıştır. Nitekim duruma göre bu iki özelliğin bazı sahih kıraatlerde dahi bulunmadıkları tespit edilmiştir. Mamafih Kur’ân’ın tanımı üzerinden şâz kıraatleri değerlendirmenin de başlı başına bir usul hatası olduğunu söylemek gerekir. Sonuç olarak Kur’ân’ın tanımı üzerinden şâz kıraatlerin içeriğinin anlamlandırılamayacağı belirtilmelidir.
Primary Language | Turkish |
---|---|
Subjects | Religious Studies |
Journal Section | Makaleler |
Authors | |
Early Pub Date | December 27, 2022 |
Publication Date | December 31, 2022 |
Submission Date | November 10, 2022 |
Published in Issue | Year 2022 Volume: 13 Issue: 2 |
Mesned İlahiyat Araştırmaları Dergisi Creative Commons Atıf-GayriTicari 4.0 Uluslararası Lisansı (CC BY NC) ile lisanslanmıştır.