İnsanlığın başlangıcından itibaren üretimi, tüketimi, ulaşımı, sunumu, kutsallığı gibi pek çok açıdan ele alınan yemek, içine doğulan toplumun kişiye yüklediği kültürel unsurlardan biridir. Kültürel bir unsur olarak yemeğin hayati önemi, insanlık tarihinde çeşitli dönüm noktalarını belirlemiştir. Buna göre, insanların ilk besinleri olarak deniz ürünlerini tüketmesinden avcı-toplayıcıya dönüşmesi, avcı-toplayıcıdan çobanlık/ besiciliğe ve tarım dönemine geçişin hepsi, besinin temin edilmesinde hayatta kalmaya yönelik insani çabayı işaret eder. Planlı avlanma, insanın toplulukla hareket etmesini mecbur kılmıştır. Sırasıyla ateşin kullanımı, hayvanların evcilleştirilmesi ve tarımın ortaya çıkması; çeşitli dinsel inanç ve pratiklerin gelişmesine, aydınlatmaya, yemeklerin pişirilerek yenmesine, çoban/besici devrimine, yerleşik toplum düzeninin, yazının, kentleşmenin ve toplumsal sınıfların ortaya çıkmasına neden olmuştur. Bu gelişmeleri bir kırılma olarak değerlendirdiğimizde, bu kırılmaların her biri gerek insanın fiziksel evrimini gerekse toplumsal örgütlenmelerini doğrudan etkilemiştir. Hayatta kalmaya yönelik beslenme alışkanlığının bir noktadan sonra sadece hayati olma özelliğini yitirdiğini söylemek mümkündür. Yemeğin kültür tarihi içerisindeki yerine dair tarihî kaynaklardan (yemek kitapları, kayıt defterleri vb.), arkeolojik kazılardan ve yerli toplulukları inceleyen antropologların ortaya koyduğu çalışmalardan çeşitli bilgileri edinmek mümkündür. Bunların yanı sıra geçmişten günümüze ulaşan, bugün edebiyat tarihi içerisinde değerlendirilen metinler de yemek kültürüne dair bilgiler içermektedir. Bu tür eserler, ortaya çıktıkları toplumun aynası niteliğinde olduklarından ister sözlü kaynaktan beslensin isterse yazılı olarak ortaya çıksın toplum yapısı hakkında bilgi verirler. Bu çalışmada, Dede Korkut (DK) ve Kutadgu Bilig (KB) eserleri yemek kültürü üzerinden değerlendirilecektir. Bu iki eserin seçilmesindeki neden, Türk kültürünün iki farklı toplumsal örgütlenme modelini temsil etmeleridir. DK ve KB edebî olarak bakıldığında türleri, içerikleri, üslupları, eserlerin oluşumları ve en önemlisi aktarım ortamları açısından farklılık gösterir. Eserlerdeki bu farklılıklar, onların farklı toplumsal örgütlenme modellerinin bir çıktısıdır. DK göçebe, KB ise devletleşmiş bir toplumun aynası niteliğinde eselerdir. Burada dikkat çekici olan şey, Türklerde uzun bir süre bu iki farklı toplumsal örgütlenme biçimlerinin varlığını sürdürmesidir. Orta Asya’da Karahanlı Devleti gibi tarımsal üretim sebebiyle yerleşik düzenin, kentleşmenin ve toplumsal tabakalaşmanın görüldüğü devlet yapılanmalarının yanında yaklaşık aynı dönemlerde Oğuzlar gibi göçebe topluluklar da vardır. Türk tarihinin aynı gelişimsel ve homojen bir evrim modeli üzerine konumlandırılamayacağı, sadece tarih disipliniyle ilişkilendirilen metinlerde değil bugün edebiyat tarihi içerisinde hem dil hem edebî özellikleri açısından değerlendirilen yazılı kaynaklardan da anlaşılmaktadır. Bu anlamda metinlerde yer alan besinlerin, kurulan sofraların, yenen ya da dışlanan yemeklerin, kendi tarihsel sosyal örgütlenme bağlamları içerisinde, yinelenen ve değişen anlamlarıyla birlikte değerlendirilebileceğini söylemek mümkündür. Çalışmada adı geçen metinler üzerinden hem göçebe yaşam biçiminde hem de yerleşik toplumsal düzende yemek kültürünü nelerin şekillendirdiği, yemek yemenin toplumsal ilişkiler ağını nasıl düzenlendiği, otoriter yapıyı ve toplumsal statüyü nasıl belirlediği üzerinde durulacaktır.
Food, which has been handled from many aspects such as production, consumption, transportation, presentation and sanctity since the beginning of humanity, is one of the cultural elements imposed on a person by the society he/she was born into. The vital importance of food as a cultural element has determined the various turning points in human history. Accordingly, all the things that consist of the transformation of humans from consuming seafood as their primary food to hunter-gatherer and the transition from huntergatherer to herding/stockbreeding and agriculture point to the human effort to survive in the provision of food. The planned hunting has compelled people to move as a community. Respectively the use of fire, the domestication of animals and the emergence of agriculture have led to the development of various religious beliefs and practices, lighting, eating meat by cooking, shepherd/feeder revolution, the emergence of the order of society, writing, urbanization and social classes. When we consider these developments as a break, each of these breaks directly affected both the physical evolution of human beings and their social organizations. It is possible to say that the eating habits for survival lose their vitality after a point. It is also possible to collect various information about the place of food in cultural history from historical documents (cookbooks, registries etc.), archeological excavations and the studies prepared by the anthropologists which have examined indigenous communities. In addition to these, the texts that have survived from the past to the present and are regarded in the history of literature today also contain information about food cultures. Since such works are a mirror of the society in which they emerged, they give information about the structure of society, whether they are fed from oral sources or written ones. In this study, the literary works of Dede Korkut (DK) and Kutadgu Bilig (KB) will be evaluated through food culture. The reason for choosing these two literary works is that they represent two different social organization models of Turkish culture. When DK and KB are handled literarily, they differ in terms of their types, contents, styles, the formation of works and most importantly transmission medias. These differences in works are a result of their different models of social organization. DK is a nomadic society and KB is a mirror of a state-based society. What is remarkable here is that these two different forms of social organization continued to exist among the Turks for a long time. In addition to the state structures such as the Karakhanid State in Central Asia, where settled order, urbanization and social stratification were observed due to agricultural production, it is seen that there were nomadic communities such as the Oghuzes at about the same time. It is understood, not only by the texts associated with the discipline of history, but also through the written sources evaluated in terms of both language and literary characteristics within the history of literature today, that Turkish history cannot be positioned on the same developmental and homogeneous evolution model. In this sense, it is possible to say that the foods in the texts, the tables set and the meals that are eaten or excluded can be evaluated together with their repetitive and changing meanings within their historical social organization contexts. Through the texts mentioned in the study, it will be focused on what shapes the food culture, how eating organizes the network of social relations and how it determines the authoritarian structure and social status both in the nomadic lifestyle and in the settled social order.
Primary Language | Turkish |
---|---|
Subjects | Turkish Folklore |
Journal Section | RESEARCH ARTICLES |
Authors | |
Publication Date | March 19, 2024 |
Published in Issue | Year 2024 |