Throughout history, every significant stage of life, such as birth, puberty, marriage and death, and the transition from one period of life to another, has been ritualized in many religions and societies. Among these stages, birth has been considered a sacred event to some extent in every era and place throughout history. Each stage—prenatal, intrapartum and postnatal—caused both physical and psychological effects. One of these changes is postpartum syndrome. Postpartum syndrome is an important disorder that has been recognized by society throughout history. The physiological and psychological effects of this syndrome, which is identified and defined in contemporary clinical studies, have been observed and interpreted throughout history. In the absence of modern medicine, people mythologized the postpartum syndrome and identified it with supernatural beings, just like every phenomenon they could not make sense of. In tradition-al beliefs, people thought that the changes occurring in the mother’s body, infertility, infant mortality, or medical conditions like mis-carriage were caused by supernatural entities. They developed various methods to protect pregnant women, new mothers, and babies from supernatural beings that were believed to cause harm. Today, in Anatolia, it is still believed that ailments affecting pregnant women, new mothers, and babies are caused by a supernatural entity called Alkarısı. Various methods have been developed to protect against Alkarısı, which vary between regions. Methods such as wearing amulets, making paste from various plants, making tea and burning incense have been developed. Today, in Anatolia, traditional practices such as tying a red ribbon around the heads of new mothers and the beds of babies, and placing a knife under the pillow, have become customary. Although Alkarısı is a belief specific to Anatolia, concerns about the health of the mother and baby, and the embodiment of postpartum syndrome, date back to much earlier periods in written sources. In the history of Anatolia, the earliest cuneiform documents show that societies were very sensitive about the health of the mother and baby during and after childbirth. According to these cuneiform records, there were various healing and protective rituals performed before, during, and after birth. These rituals were solutions for existing maternal and infant health and psychology. Just as in modern times, people in ancient times believed that diseases and evils were caused by supernatural forces. The earliest known supernatural being affecting maternal and infant health was Lamaštu. Lamaštu, a Demon originally from Mesopotamia, was also believed in Anatolia. Lamaštu is a deeply rooted figure in the history of belief, appearing in incantation texts, prayer texts, mythological texts, and amulets. It was associated with physio-logical diseases such as abortion, infant mortality, infertility, gynecological diseases, maternal mortality, impotence, sexual dysfunctions, epidemics, infectious diseases, hepatitis, jaundice, and psychological dis-eases such as depression, panic attacks, anxiety, and personality disorders. It was also associated with destruction, disaster, famine, plant and animal reproductive disorders and the birth of other living beings. The demon’s antagonistic character, which hindered the continuity of birth and fertility associated with abundance and life, contributed to its belief in Anatolia as well. Lamaštu’s influence spread to Anatolia as early as the Assyrian Trade Colonies Period through Assyrian merchants. During this period, amulets found were aimed at protecting homes from the demon. In the later period, rituals to protect the physiological and psychological health of mother and baby are found in Hittite cuneiform documents. Although there is no personified postpartum syndrome demon in this period, Lamaštu amulets were found again in Anatolia during the Late Hittite period. The study focused on indirect and direct evidence regarding postpartum syndrome in ancient Anatolia based on the earliest cuneiform documents and archaeological data. The focus is on Lamaštu, the personified and mythologized form of the syndrome. In cuneiform texts, while there was no specific diagnosis, medical term, or definitive treatment for postpartum syndrome, the healing rituals performed indirectly addressed preventive measures against the syndrome. Despite not being explic-itly named in the records that have survived to the present day, equating postpartum syndrome with a super-natural entity indicates that individual illness was perceived as a societal phenomenon in ancient Anatolia.
Tarih boyunca doğum, ergenlik, evlilik ve ölüm gibi her önemli aşama, yaşamın bir döneminden diğe-rine geçiş birçok dinde ve toplumda ritüelleşmiştir. Bu aşamalardan doğum, tarihin her dönemi ve her yerin-de belirli bir ölçüde kutsal kabul edilen bir olay olmuştur. Doğum öncesi, doğum esnası ve doğum sonrası her aşama hem fiziksel hem de psikolojik etkilere neden olmaktaydı. Bu değişimlerden biri lohusalık send-romudur. Lohusalık sendromu tarih boyunca toplum nezdinde fark edilen önemli bir rahatsızlıktır. Günümüz klinik çalışmalarında tanımlanan ve semptomları belirlenen sendromun fizyolojik ve psikolojik etkileri tarih boyunca gözlenmiş ve anlamlandırılmıştır. Modern tıbbın olmadığı dönemde insanlar, anlamlandıramadığı her olgu gibi lohusalık sendromunu da mitleştirmiş, doğaüstü varlıklarla özdeşleştirmiştir. Geleneksel inançta insanlar annenin bedeninde meydana gelen değişimleri, infertiliteyi (kısırlık), bebek ölümü ya da abortus (düşük) gibi tıbbi durumların kaynağını doğaüstü varlıklardan kaynaklandığına inanmıştır. Hamile kadınlara, lohusalara ve bebeklere zarar veren doğaüstü varlıklardan korunmak adına çeşitli yöntemler geliştirmişler-dir Günümüzde Anadolu’da hamile kadınlar, lohusalar ve bebeklerde meydana gelen rahatsızlıkların Alka-rısı isimli doğaüstü varlıktan kaynaklandığına inanılmaktadır. Yöreler arası değişmekle beraber Alkarısın-dan korunmak adına çeşitli yöntemler geliştirilmiştir. Muska takmak, çeşitli bitkilerden macun yapmak, çay yapmak ve tütsü yakmak gibi yöntemler geliştirilmiştir. Günümüzde Anadolu’da lohusa kadınların başına ve bebeklerin yatağına kırmızı kurdele bağlamak, yastığın altına bıçak koymak gibi uygulamalar geleneksel-leşmiştir. Alkarısı Anadolu’ya özgü bir inanç olmakla beraber yazılı kaynaklarda, anne ve bebeğin sağlığı-na dair endişelerin ve lohusalık sendromunun somutlaşması çok daha erken döneme dayanmaktadır. Anado-lu tarihinde en erken çivi yazılı belgelerde, toplumların doğum ve doğum sonrası anne ve bebek sağlığı konusunda oldukça hassas olduğu görülmektedir. Çivi yazılı belgelere göre, doğum öncesi, doğum esnası ve doğum sonrasında yapılan çeşitli sağaltma ve korunma ritüelleri vardı. Bu ritüeller mevcutta yer alan anne, bebek sağlığı ve psikolojisi için üretilen çözümlerdi. Günümüzde olduğu gibi Eskiçağ’da da insanlar, hasta-lık ve kötülüklerin doğaüstü güçlerden kaynaklandığına inanmaktaydı. Anne ve bebek sağlığını etkileyen bilinen en erken doğaüstü varlık Lamaštu’dur. Aslında Mezopotamya kökenli bir Demon olan Lamaštu’ya Anadolu’da da inanılmıştır. Lamaštu, büyü metinlerinde, dua metinlerinde, mitolojik metinlerde ve muska-larda yer alan inanç tarihi açısından oldukça köklü olan bir demondur. Abortus, çocuk ölümleri, kısırlık, kadın hastalıkları, anne ölümleri, iktidarsızlık, cinsel işlev bozuklukları, salgın hastalıklar, enfeksiyonel hastalıklar, hepatit, sarılık gibi fizyolojik; depresyon, panik atak, anksiyete, kişilik bozuklukları gibi psikolo-jik hastalıklarla ilişkilendirilmekteydi. Ayrıca yıkım, felaket, kıtlık, bitki ve hayvan üreme bozuklukları ile diğer canlı varlıkların doğumuyla ilişkilendirilirdi. Doğum ve bereketle ilişkili sürekliliği ve hayatın devamlı-lığını engelleyen demonun antagonistik karakteri Anadolu’da da inanılmasına neden olmuştur. En erken Asur Ticaret Kolonileri Döneminde Asurlu tüccarlar aracılığıyla Anadolu’ya aktarılmıştır. Bu dönemde ele geçen muskalar, evlerin içini bu demondan korumaya yöneliktir. Daha sonraki dönemde, Hitit çivi yazılı belgelerde anne ve bebeğin fizyolojik ve psikolojik sağlığını korumak için yapılan ritüellere rastlanılmakta-dır. Bu dönemde kişileştirilmiş herhangi bir lohusalık sendromu ifriti yer almamasına rağmen Anadolu’da Geç Hitit Döneminde Lamaštu muskalarına yeniden rastlanılmıştır. Çalışma, Anadolu’da en erken çivi yazılı belgeler ve arkeolojik veriler ışığında Eski Anadolu’da lohusalık sendromuna dair dolaylı ve doğrudan sağlanan bilgileri konu almıştır. Sendromun kişileştirilmiş ve mitleştirilmiş hali olan Lamaštu üzerine durul-muştur. Çivi yazılı belgelerde lohusalık sendromunun genel tanısı, hastalık adı veya tam anlamıyla tedavisi olmamasına rağmen yapılan sağaltma ritüelleri dolaylı yoldan sendroma karşı önlemlerdir. Bu açıdan günü-müze kadar gelen belgelerde adlandırılmaya rastlanılmamasına rağmen lohusalık sendromunun doğaüstü bir varlıkla eşitlenmesi bireysel hastalığın toplumsal bir olgu olarak düşünüldüğünü göstermektedir.
Primary Language | Turkish |
---|---|
Subjects | Cultural Studies (Other), Intangible Cultural Heritage |
Journal Section | RESEARCH ARTICLES |
Authors | |
Publication Date | March 19, 2025 |
Submission Date | November 29, 2023 |
Acceptance Date | January 26, 2025 |
Published in Issue | Year 2025 Volume: 19 Issue: 145 |
Millî Folklor is licensed under a Attribution-NonCommercial 4.0 International license https://creativecommons.org/licenses/by-nc/4.0/