Gerek yazılı gerek görsel formlarıyla medya, mevcut hegemonik yapıların sürekliliğini ve yeniden üretimini sağlayan baş aktörlerden biri olarak, Althusserci manada devletin en etkili ideolojik araçlarından biri olagelmiştir. Özellikle sosyal medya öncesi dönemde medya organları bilgi akışı üzerinde mutlak denebilecek büyüklükte bir vesayete sahiptir. Özünde nötr olması gerektiği varsayılan bilgi akışını belli ideolojik endişeler ve/ya hegemonik güç savaşları çerçevesinde denetleyebilme ve gerektiğinde manipüle edebilme imkanına sahiptirler. Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk yıllarından itibaren Kemalist hegemonya Takrir-i Sükûn benzeri kanunlar vasıtasıyla kendisine sadık bir medya sektörü yaratır. Muhalifler ötekileştirilerek, damgalanarak, hatta zaman zaman şeytanlaştırılarak belli sosyal kalıplara hapsedilip toplumun kıyısına itilir. Türkiye’de on yıllar boyunca gündemde kalan en popüler sosyal damgalardan biri irticadır. Özellikle 19. yüzyıldan itibaren tüm dünyada ilerleme miti etrafında şekillenen ana akım söylem göz önünde bulundurulduğunda irtica (gericilik) damgasının çok boyutlu işlevselliği daha belirgin hale gelir. Türkiye özelinde irtica, laikliğin zıttı olarak kodlanmıştır. Yine Türkiye özelinde on yıllar boyunca laikliğin biricik teminatı ve bekçisi olma görevini ordunun gönüllü olarak üstlendiği göz önünde bulundurulursa, irtica söyleminin zaman zaman aşırı yoğunlaşmasının, muhtemel bir askeri müdahale riskinin habercisi olduğunu söylemek yanlış olmaz. Nitekim 1960 darbesinden başlayarak vuku bulan her darbe öncesinde irtica tehdidi söylemi bir meşrulaştırma aracı olarak kullanılmış, 28 Şubat post-modern darbesinde de bu söylem zirve noktasına ulaşmıştır. 28 Şubat sonrasında bu tehdit söyleminin topluma pompalandığı en belirgin süreç ise 2007 yılındaki Cumhurbaşkanlığı seçim sürecidir. 27 Nisan’da verilen elektronik muhtırayı da içeren bu sürecin 28 Şubat dahil kendinden önceki askeri kalkışmalardan farkı ise beklenen neticeyi vermemiş olmasıdır. Özellikle dönemin merkez medyası tarafından abartılan irtica vurgusuna rağmen Cumhurbaşkanlığı makamına eşi başörtülü bir ismin gelmesine engel olunamamıştır. Türkiye tarihinde bir ilk olan bu “başarısızlık(!)”, medyanın ve yerleşik hegemonik söylemlerin değişmeye başlaması açısından bir kırılma noktasıdır. Bu açıdan Türkiye siyasi tarihi çalışmalarında üzerinde dikkatle durulmaya değer bir konudur.
Birincil Dil | Türkçe |
---|---|
Konular | Siyasal İletişim, Türk Siyasal Hayatı, İletişim Sosyolojisi |
Bölüm | Makaleler |
Yazarlar | |
Yayımlanma Tarihi | 25 Aralık 2023 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 2023 Cilt: 19 Sayı: 65 - Yüzyıllık Muhasebe: İkinci Yüzyıla Girerken Türkiye Siyaseti |
Muhafazakar Düşünce Dergisi