Abstract
Geçmişten günümüze insanlar, yaşadıkları anlaşmazlıkları âdil bir şekilde çözmeye ihtiyaç duymuş ve mahkemelerde iddialarını çeşitli delillerle savunmuşlardır. İslâm mahkemelerinde hâkimler, sunulan beyyineleri klasik fıkıh kaynaklarına dayanarak değerlendirmişlerdir. Osmanlı döneminde hâkimlerin işlerini kolaylaştırmak ve hukukî istikrarı sağlamak gibi bazı hedeflerle bir kanun metni şeklinde oluşturulan Mecelle-i Ahkâm-ı Adliyye’de, ispat vasıtaları konusuna genişçe yer verilmiştir. Bu çalışmanın amacı, Mecelle’deki beyyineler arasında teâruz ve tercih ile alâkalı maddeleri değerlendirmektir. Araştırma yapılırken genellikle klasik kaynaklarda yer alan mezhepler arasındaki temel ihtilâflara da değinilmiştir. Birbiriyle teâruz eden beyyineler arasında tercih yapabilmenin, davacı ve davalı tarafların tespit edilebilmesine dayandığı gözlemlenmiştir. Davacının beyyine getirmekle yükümlü olması, her iki tarafın da delil sunduğu ya da bundan âciz kaldıkları durumlarda iddialar arasında tercih yapmayı sağlayan bir kuraldır.