Endüstrileşme faaliyetlerinin başladığı 19.yüzyıldan günümüze kadar geçen süreçte çeşitli nedenlere bağlı olarak doğal ve yapılı çevrede meydana gelen çevresel tahribatın sonuçları gittikçe daha belirgin hale gelmektedir. Genel çerçevede iklimin ortalama durumunda uzun süreler boyunca gerçekleşen değişiklikler olarak tanımlanan iklim değişikliği problemi, insan odaklı faaliyetler sonucu sera gazlarının birikimi ve buna bağlı oluşan farklı afet türlerinin şiddetinin ve sıklığının artması biçiminde karşımıza çıkmaktadır. Dünya genelinde 1980’li yıllarda ve ülkemizde özellikle 2000’li yıllarda kendini iyiden iyiye gösteren küresel iklim değişikliği nedeniyle meydana gelen afetlerin, sera gazlarının birikiminin ağırlıklı olarak (Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli – IPCC’ye göre %44 oranında) gerçekleştiği kentsel alanlarda daha etkili olduğu ve özellikle doğal çevrelerde geri dönülmez değişimlerin nedeni olduğu açıkça ortadadır.
Kentsel alanların iklim değişikliği kaynaklı doğal ve beşeri afetler karşısında daha kırılgan olmasının hem akademik yazında hem de uygulama örneklerinde pek çok nedeni bulunmaktadır. Sıkça ifade edilen nedenler arasında plansız ve kontrolsüz kentleşme dinamikleri, geçirimsiz yüzeylerin fazlalığı ve yoğun sera gazı salınımı sebebiyle oluşan kentsel ısı adası etkisi, doğal alanların yapılaşma tehdidi ile karşı karşıya kalması sonucu gözlenen büyük ölçekli tahribat ve artış eğiliminde olan nüfusun enerji ihtiyacının karşılanması adına yoğun fosil yakıt kullanımı yer almaktadır. Gözlenen çevresel zararların yanı sıra, iklim değişikliğine bağlı yaşanan afetler sonucunda oluşan can ve mal kayıpları özellikle gelişmekte olan ülkelerin ekonomilerinde ciddi hasarlar oluşturmaktadır ve bu nedenle kentlerde yeni yoksulluk alanlarının oluşacağı öngörülmektedir. 2007 yılında IPCC tarafından yayınlanan rapora göre, kentsel alanlarda sera gazı salınımlarının azaltılması ve öngörülen çevresel etkilere uyum önlemlerinin geliştirilmesi sonucunda oluşacak maliyetin, iklim değişikliğinin vereceği zararın maliyetinden çok daha düşük olacağı ortaya konulmuştur. Bu öngörüler ışığında denilebilir ki, iklim değişikliğine bağlı uyum ve adaptasyon çalışmaları hem merkezi ölçekte hem de yerel ölçekte önceliklendirilmesi ve bütüncül bir yaklaşımla ele alınması gereken konuların başında gelmektedir.
Bu noktadan hareketle, çalışmanın amacı, akademik yazından yararlanılarak iklim değişikliği ve kent planlama ilişkisine açıklık getirmek ve iklim değişikliğine bağlı yaşanan afetler karşısında azaltım ve uyum çalışmalarının önemini vurgulayarak kent planlama perspektifinden neler yapılabilir sorusuna cevap vermektir. Çalışmanın yöntemi olarak nitel araştırma yöntemi seçilmiş olup, iklim değişikliğine uyum sürecinde kent planlamanın rolü neden – sonuç ilişkisi bağlamında irdelenmiştir. Yapılan araştırmalar doğrultusunda, kentsel alanlarda iklim değişikliği konusunda azaltım ve adaptasyon çalışmalarının vakit kaybetmeden önceliklendirilmesi ve bu sürede gerek yerel gerekse ulusal ve uluslararası ölçekte çalışmaların gerekliliği önemli bir sonuç olarak ortaya çıkmıştır. Ayrıca, iklim değişikliği ve kentler bir arada ele alındığında pek çok meslek dalının bir arada çalışması gerekliliği de vurgulanmıştır. Kentler salt imar alanları olarak görülmekten çıkmalı ve sürdürülebilir gelişme ekseninde yeni şehirleşme akımları takip edilerek bölge dinamikleri doğrultusunda planlar yapılmalıdır.
The consequences of environmental destruction occurring in the natural and built environment are becoming more and more obvious for a variety of reasons (the usage of fossil fuels, changes in land use, deforestation, etc.) in the period of from 19th century when the industrialization activities have begun until the present day. The climate change problem is generally defined as critical changes that occur over long periods based on the average conditions and values of climate. This issue appears in the form of the accumulation of greenhouse gases as a result of human-oriented activities and also an increase in various types of disasters’ severity and frequency. It is obvious that disasters from occurring due to global climate change are more effective in urban areas where the accumulation of greenhouse gases mainly occur (according to Intergovernmental Panel on Climate Change – IPCC, this ratio is approximately 44%) and also this phenomenon causes irreversible changes in the natural environment throughout the world in the 1980s and Turkey in the early 2000s.
There exist many reasons both in academic writing and practice examples why urban areas are more fragile in the face of natural and human disasters caused by global climate change. Among these reasons, certain ones can be listed as unplanned and uncontrolled urbanization dynamics, excess impermeable surfaces and intensive greenhouse gas emissions, the urban heat island effect, the large-scale destruction as a result of natural areas facing the threat of built environment, the intensive use of fossil fuels in order to meet the energy needs of dense population, etc. Besides the environmental damages, new areas of poverty will occur in cities as a result of serious damage in the economies of developing countries depending on the loss of life and property raised from after any disaster. According to a report published by the IPCC in 2007, it is found that the cost of reducing greenhouse gas emissions and developing strategies for adaptation in urban areas would be much lower than the cost of the damage caused by global climate change. It can be said that adaptation studies related to global climate change are principal issues to be prioritized and addressed with a holistic approach both on central and local scale.
From this point, the aim of the study is to clarify the relationship of climate change and urban planning by using the literature research and also to find answer the question of what can be done from the perspective of urban planning by emphasizing the importance of mitigation and adaptation studies in the face of disasters caused by the climate change. The qualitative research method is chosen as the method of the study. The role of urban planning is examined in the context of cause–effect relationship in the process of adaptation to climate change. In accordance with the research conducted, the adaptation studies related to global climate change are principal issues to be prioritized and addressed with a holistic approach both on central and local scale. Moreover, the necessity of many professional branches working together has also been emphasized that are considering climate change and cities together. Cities should come out of being seen as mere development areas and also plans should be made in accordance with the dynamics of the regions by following the new urbanization trends on the axis of sustainable development.
Primary Language | Turkish |
---|---|
Subjects | Architecture |
Journal Section | Articles |
Authors | |
Publication Date | June 30, 2022 |
Acceptance Date | June 7, 2022 |
Published in Issue | Year 2022 |