The spread of Ash'arism in the Maghrib region dates back to the IV-VI centuries of Hijri. During these centuries, many scholars grew up in the region and their thoughts and works have survived to the present day. One of these scholars is Ibn Humayr al-Sabtī (d. 614/1217). By his time, Ash'arism had reached a wide scholarly accumulation in the region. Thus, he had the opportunity to closely follow the scientific and intellectual development of Ash'arism. He also witnessed the manipulative discourses of superstitious groups such as the Mubtılîn and the Mulhidin on the religious thoughts of the people of the region, and the objections raised by the opponents of Kalām on various theological issues. In this way, he realised that religious arguments would not be enough against these groups and individuals and came to the conclusion that rational arguments should also be used. Therefore, he wrote his theological work Muqaddimāt al-merāshid ilā 'ilm al-'aqā'id fī def'i shubuḥāti al-mubtılîn wa'l-mulhidîn. In this work, he tried to explain the theological issues against the claims of the mentioned groups with a defensive approach based on rational foundations. In this defensive approach, one of the issues that he focused on and discussed the most was the issue of the eschatology (sem'iyyāt). Because of the abundant use of narrative evidence in these issues, the objections of the opponents emerged through them. This situation necessitated the use of a theological method based on reasoning in addition to the use of narrative evidence. Therefore, the theoretical basis of Ibn Humayr's method based on reasoning while justifying the issues of the eschatology against his opponents was daqīq al-kalām (kalām cosmology). In this framework, he attempted to respond to the objections and claims of extremist groups and individuals on the questions of the eschatology by justifying them in terms of the elements of the universe such as substance, accident and body. In fact, in addition to using theological cosmology to understand and make sense of the universe, theologians have also used it in matters such as the eschatology. It can be seen that Ibn Humayr also used this field. So much so that he thought that anyone who did not have knowledge of kalām cosmology would be incomplete in learning sem'iyyāt, and he stipulated that in addition to knowing the celestial matters, one should also know the daqīq matters. From this point of view, this study will examine Ibn Humayr's views on sem'iyyāt in theological thought and the distinctive aspects of his approach. It will attempt to identify the differences and similarities of these aspects with the Ash'arite thought to which he belonged and his contribution to Ash'arite thought in the Maghrib region. It will also examine how Ibn Humayr constructed and grounded the issues of the nature of the torment of the grave, the unity of soul and body, re-creation/i'âdah, and the eternity of heaven and hell on the basis of daqīq al-kalām. It analyses how he uses the properties of substance in his justifications, such as its permanence in itself, its inability to be abstracted from accidents, its mutajānis/mutamāṣil, and its inability to be dissolved. Similarly, the method of explaining and interpreting the properties of accidents, such as non-existence without substance, non-continuity, and the way they occur in space, will be discussed. On the other hand, since Ibn Humayr is less known compared to other Ash'arite scholars, it also aims to introduce him. As a result of the study, it will be seen that Ibn Humayr used Ash'arite daqīq thought as a basis for the questions of the eschatology against his opponents in the Maghrib region where he lived, and prepared the ground for a correct understanding of religious thought. In addition, it will be understood that he tried to present the subjects of daqīq al-kalām and jalīl al-kalām in a holistic way without making them independent of each other.
Eş‘arîliğin Mağrib bölgesinde yayılmaya başlaması hicrî IV-VI. yüzyıllara dayanmaktadır. Bu yüzyıllarda bölgede birçok âlim yetişmiş ve onların düşünceleri ile eserleri günümüze kadar ulaşmıştır. Bu âlimlerden biri İbn Humeyr es-Sebtî’dir (ö.614/1217). Onun yaşadığı döneme kadar Eş‘arîlik bölgede geniş bir ilmî birikime ulaşmıştır. Böylece o, Eş‘arîliğin ilmî ve fikrî gelişimini yakından takip etme imkânı bulmuştur. Ayrıca mübtılîn ve mülhidîn gibi batıl grupların bölge halkının dinî düşünceleri üzerindeki manipüle edici söylemlerine ve kelâma muhalif olan kimselerin çeşitli kelâmî meselelere getirdikleri itirazlara şahit olmuştur. Bu sayede o, bahsedilen gruplara ve kimselere karşı dinî delillerin yetersiz olacağını fark ederek aklî argümanların da kullanılması gerektiği kanaatine varmıştır. Bunun üzerine Mukaddimâtü’l-merâşid ilâ ilmi’l-‘akâid fî def‘i-şübühâti’l-mübtılîn ve’l-mülhidîn adlı kelâm eserini kaleme almıştır. Bu eserinde zikredilen grupların iddialarına karşı kelâmî meseleleri aklî temellere dayanan savunmacı bir yaklaşımla izah etmeye çalışmıştır. Onun bu savunmacı yaklaşımında üzerinde en fazla yoğunlaştığı ve tartıştığı konulardan biri âhiret (sem‘iyyât) mevzularıdır. Zira bahsedilen mevzularda naklî deliller çokça kullanıldığından dolayı muarızların itirazları bunlar üzerinden ortaya çıkmıştır. Bu durum âhiret konularında naklî delilin kullanılmasının yanında akıl yürütmeye dayalı bir kelâm yönteminin kullanımını da gerekli kılmıştır. Bundan dolayı İbn Humeyr’in muarızlarına karşı âhiret konularını temellendirirken akıl yürütmeye dayalı yönteminin teorik zeminini de dakīku’l-kelâm (kelâm kozmolojisi) oluşturmuştur. Bu çerçevede o, aşırı grupların ve kimselerin âhiret konularındaki itirazlarına ve iddialarına karşı âlemin unsurları olan cevher, araz ve cisim gibi cüzler üzerinden temellendirmeler yaparak cevap vermeye çalışmıştır. Nitekim bakıldığında kelâmcılar kelâm kozmolojisini âlemi, anlama ve anlamlandırma hususunda kullanmalarının yanında âhiret gibi konularda da kullanmışlardır. İbn Humeyr’in de bu alanı kullandığı görülmektedir. Öyle ki o, kelâm kozmolojisine dair bilgisi olmayan kimsenin sem‘iyyât bahislerini öğrenmesinin eksik olacağını düşünmüş; celîl konuların bilinmesinin yanı sıra dakīk mevzuların da bilinmesini şart koşmuştur. Buradan hareketle bu çalışmada, İbn Humeyr’in kelâm düşüncesinde yer alan sem‘iyyât konusundaki görüşleri ve sergilediği yaklaşımın ayırt edici yönleri incelenecektir. Ele alınan yönlerin bağlı bulunduğu Eş‘âri düşünceden farkı, benzerliği ve Mağrib bölgesi Eş‘arîliğine katkısı ortaya koyulmaya çalışılacaktır. Ayrıca İbn Humeyr’in, kabir azabının mahiyeti, ruh-beden birlikteliği, yeniden yaratma/i‘âde ve cennet-cehennemin ebedîliği konularını dakīku’l-kelâm temelinde nasıl inşa edip temellendirdiği araştırılacaktır. Onun yaptığı temellendirmelerinde cevherin tek başına kaim olma, arazlardan soyutlanamama, mütecânis/mütemâsil olma ve parçalanamama gibi özelliklerini nasıl kullandığı irdelenecektir. Aynı şekilde arazların, cevher olmadan kaim olamama, devamlı olamama ve mekânda oluş şekilleri gibi niteliklerini açıklama ve anlamlandırma yöntemi ele alınacaktır. Öte yandan İbn Humeyr, diğer Eş‘arî âlimlere kıyasla az bilindiğinden dolayı kendisinin tanıtılması da amaçlanmaktadır. Çalışma sonucunda İbn Humeyr’in yaşadığı Mağrib bölgesinde muarızlarına karşı Eş‘arî dakīk düşünceyi âhiret konularında temel aldığı ve dini düşüncenin doğru bir şekilde anlaşılmasına zemin hazırladığı görülecektir. Bunun yanında dakīku’l-kelâm ve celîlu’l-kelâm konularını birbirinden bağımsızlaştırmadan bütünsel bir şekilde ortaya koymaya çalıştığı anlaşılacaktır.
Primary Language | Turkish |
---|---|
Subjects | Kalam |
Journal Section | Research Articles |
Authors | |
Publication Date | October 20, 2024 |
Submission Date | June 21, 2024 |
Acceptance Date | October 8, 2024 |
Published in Issue | Year 2024 Issue: 27 |