The foundational texts of the Ḥanafī school were first summarized by jurists such as Ṭaḥāwī (d. 321/933) and Karḫī (d. 340/952) into concise texts (muḫtaṣar) based on specific preferences. Subsequently, Ṭaḥāwī’s al-Muḫtaṣar was commented upon by al-Jaṣṣāṣ (d. 370/981), while Karḫī’s al-Muḫtaṣar was glossed by al-Kudūrī (d. 428/1037). These commentaries served various purposes, such as enriching and expanding the framework set by the foundational texts of the fiqh tradition, establishing connections between legal rulings and their sources, revisiting and updating the propositions in the texts, and analyzing them from various disciplines to clarify their terms and expressions. This study examines the comparison of Šarḥ al-Muḫtaṣar al-Ṭaḥāwī and Šarḥ al-Muḫtaṣar al-Karḫī within the context of legal proofs (šarʿī dalāʾil). These works were chosen due to their status as the first commentaries written in the Ḥanafī school and their strong representation of the school’s scholarly tradition. Given the extensive nature of the texts, the section on acts of worship (ʿibādāt), where the commentators’ efforts appear more thorough, has been selected as the focus of the study. The aim of this study is to identify the converging and diverging aspects of the two commentaries and to elucidate their contributions to the school’s scholarly tradition and their original value. Achieving this objective will also provide a modest response to contemporary claims regarding the originality of these commentaries. In line with this objective, a comparative analysis method has been employed. The study is structured into two main sections, aside from the introduction and conclusion. The first section offers brief introductory information about the works under examination. The second section compares how the commentators employed legal proofs in the section on acts of worship, focusing on the extent and effectiveness of their use of such proofs. As a result of the comparison, it was concluded that, while similar proofs were generally utilized to substantiate issues in both commentaries, the approaches to linking these proofs to the rulings differed. This indicates that each commentator, while representing a shared tradition, developed their own methodological approach. Al-Jaṣṣāṣ, for example, placed greater emphasis on textual proofs (naqlī dalāʾil) than al-Kudūrī, making more frequent and effective use of proofs such as the Qurʾān, Sunnah, ijmāʿ, and the statements of Companions (ṣaḥābī qawl). In the context of Sunnah, he transmitted numerous narrations with their chains (isnād) and engaged heavily in textual and chain criticism. Moreover, al-Jaṣṣāṣ uniquely referred to the principle of šarʿu man qablana (the law of previous communities). His greater reliance on textual proofs is attributed to his expertise in legal theory (uṣūl al-fiqh), which he successfully applied to these proofs, combining both textual and rational proofs to present a solid and consistent approach in his commentary. On the other hand, al-Kudūrī relied more extensively on analogical reasoning (qiyās) than al-Jaṣṣāṣ, frequently utilizing intra-school analogies in substantiating issues. His focus, as a jurist (faqīh), was more on the relationship between proofs and rulings, and he sought to reflect the Ḥanafī school’s legal tradition in his commentary. This diversity in the commentators’ approaches to legal proofs highlights that these commentaries are not merely repetitive works; rather, each one offers unique and valuable contributions to the Ḥanafī school’s legal tradition. A comparative study of such commentaries, which played a significant role in the development and institutionalization of the schools of law, not only helps preserve past knowledge for the academic world but also provides an opportunity to assess the current state of Islamic jurisprudential understanding.
Islamic Law Hanafi madhhab Sharh Comparison Jassas Qudūrī.
Hanefî mezhebinin temel kaynakları ilk olarak Tahâvî (ö. 321/933) ve Kerhî (ö. 340/952) gibi fakihler tarafından belirli tercihler doğrultusunda özetlenerek muhtasar metinler oluşturulmuştur. Sonrasında Tahâvî’nin el-Muḫtaṣar’ı Cessâs (ö. 370/981), Kerhî’nin el-Muḫtaṣar’ı ise Kudûrî (ö. 428/1037) tarafından şerh edilmiştir. Şerhlerin; fıkıh geleneğindeki temel kurucu metinlerin çizdiği çerçeveyi geliştirerek zenginleştirmek, hükümlerin kaynaklarla irtibatını kurmak, metnin önermelerini yeniden gözden geçirerek güncellemek ve metni çeşitli ilim dalları açışından tahlil ederek terim ve ifadelerini açıklamak gibi işlevleri bulunmaktadır. Bu çalışma, Şerḥu Muḫtaṣari’ṭ-Ṭaḥâvî ve Şerḥu Muḫtaṣari’l-Kerḫî’nin şer‘î deliller bağlamında mukayesesini konu edinmektedir. Eserlerin Hanefî mezhebinde telif edilen ilk şerhlerden olmaları ve mezhep birikimini temsil gücü yüksek eserler arasında yer almaları çalışma konusu olarak tercih edilmelerinde etkili olmuştur. Eserlerin geniş hacimli olmaları sebebiyle şârihlerin mesailerinin daha nitelikli olduğu düşünülen ibadetler bölümü örneklem olarak seçilmiştir. Çalışmanın amacı, aynı geleneği temsil eden iki şerhin benzeşen ve ayrışan yönlerini tespit etmek suretiyle mezhep birikimine katkılarının anlaşılmasını ve özgün değerlerinin ortaya çıkarılmasını sağlamaktır. Bu amacın gerçekleştirilmesi, modern dönemde şerhlerin özgünlüğü hususunda gündeme gelen iddialara da mütevazı bir cevap oluşturacaktır. Çalışmada bu amaca uygun olarak karşılaştırmalı analiz yöntemi kullanılmıştır. Çalışma giriş ve sonuç dışında iki bölümden oluşmaktadır. Birinci bölümde araştırma konusu eserler hakkında kısaca tanıtıcı bilgi verilmiştir. İkinci bölümde ise şârihlerin meseleleri temellendirirken hangi şer‘î delillere başvurdukları, delilleri ne derece yoğun ve etkili kullandıkları ibadetler bölümü özelinde mukayese edilmiştir. Mukayese neticesinde şerhlerde meselelerin temellendirilmesinde esas itibariyle benzer delillere başvurulsa da bu delillerin hükümlerle irtibatının kurulmasında farklı yaklaşımlar sergilendiği sonucuna ulaşılmıştır. Bu durum, her bir şârihin belli bir birikimi temsil etmekle birlikte kendi metodolojik yaklaşımını geliştirdiğini göstermektedir. Cessâs meseleleri temellendirirken naklî delillere Kudûrî’den daha fazla yer vermiş; Kitâb, Sünnet, icmâ ve sahâbî kavli delillerini daha etkili ve yoğun kullanmıştır. Sünnet delili bağlamında birçok rivayeti senediyle aktarmış; yoğun olarak sened ve metin tenkidinde bulunmuştur. Cessâs şer‘î deliller bağlamında Kudûrî’den farklı olarak şer‘u men kablenâ deliline müracaat etmiştir. Cessâs’ın naklî şer‘î delilleri daha etkili kullanmasında usulcü kimliğinin önemli etkisinin olduğu anlaşılmaktadır. Bu doğrultuda o, fıkıh usulünü deliller üzerinde başarılı bir şekilde uygulamış, naklî ve aklî delilleri birlikte kullanarak eserinde sağlam ve tutarlı bir üslup ortaya koymuştur. Kudûrî kıyas delilini Cessâs’tan daha yoğun kullanmış, meselelerin temellendirilmesinde mezhep içi kıyasa sıkça başvurmuştur. Fakih kimliğiyle daha ziyade delil-hüküm ilişkisine odaklanmış ve mezhebin fıkhî birikimini şerhine yansıtmaya çalışmıştır. Şârihlerin delillere yaklaşımlarındaki bu çeşitlilik, şerhlerin eskiyi tekrarlayıcı metinler olmadığını, aksine her birinin fıkıh birikimine kendi bağlamında özgün ve nitelikli katkılar sunduğunu ortaya koymaktadır. Mezheplerin gelişip kurumsallaşmasında önemli katkıları bulunan şerhlerin mukayeseli incelenmesi, geçmiş birikimin akademik dünyaya kazandırılmasını sağladığı gibi günümüz fıkıh anlayışının ulaştığı seviyenin değerlendirilmesine de imkân tanıyacaktır.
Primary Language | Turkish |
---|---|
Subjects | Islamic Law |
Journal Section | Research Articles |
Authors | |
Publication Date | October 20, 2024 |
Submission Date | June 30, 2024 |
Acceptance Date | October 15, 2024 |
Published in Issue | Year 2024 Issue: 27 |