Yunan filozof Empedokles bir doğa düşünürü olmasının yanında ölümü de sorunsallaştırır. Ölümü bir yok oluş olarak görmeyi reddeder, onun yalnızca bir canlıyı birleştiren parçaların ayrışması olduğunu söyler, hatta hekimlerin ölüme terk ettiği insanlara yeniden hayat verdiği söylenir. Bu bağlamda Amin Maalouf’un Empedokles’in Dostları adlı distopik bilimkurgu yapıtını Empedokles figürünün üzerine kurması tesadüf değildir. Empedokles’in teknolojiyi kullanma biçiminden etkilenen Maalouf bu romanında insanlığın savaş ve ölüm kavramlarına olan bakışını ileri teknoloji karşısında konumlandırarak irdeler. Bu noktadan yola çıkarak dünyadaki güç dengesizliğine değinerek savaşsız yeni bir dünya düzeni hayal eder. Maalouf’un bu vizyonu ise posthümanizm düşüncesinde karşılık bulur. Posthümanizm geniş kapsamlı bir kavram olsa da genel hatlarıyla insanı, doğayı ve inorganik maddeleri yatay bir ontolojide, herhangi bir hiyerarşik düzenden bağımsız olarak ele almayı önerir. Bu bakış açısına göre doğa-kültür, insan-hayvan, organik-inorganik gibi pek çok ikili karşıtlık önemini kaybeder. Aynı durum insan-teknoloji ilişkisi için de geçerlidir. İnsanlığın sınırlarının nerede başlayıp teknolojininkilerin nerede bittiği belirsizleşir, diğer bir deyişle insan ve teknoloji, ayrışması imkânsız bir ikilik ve dolaşıklık durumuna gelir. Aynı şekilde Maalouf romanında insanlığa, teknoloji için ve teknoloji aracılığıyla savaşmak yerine teknolojiyle bütünlük içinde, diğer canlılar ve kendi türü içerisinde eşitlikçi bir tutum sergilemeyi önerir. Bu durumda çalışmada Empedokles’in Dostları romanı insan, teknoloji ve ölüm kavramları çevresinde posthümanist perspektiften ele alınmaktadır; yöntem olarak ise edimbilim ve söylem çözümlemesi yaklaşımlarından yararlanılmaktadır.
In addition to being a Greek natural philosopher, Empedocles problematizes the notion of death as well. He refuses to approach death as a form of extinction, and takes it as the simple disintegration of the parts composing a living being; it is even known that he used to reanimate the individuals the doctors left to die. Hence, it is apparently no coincidence that Amin Maalouf bases his dystopian science fiction novel Our Unexpected Brothers on the figure of Empedocles. Inspired by the way Empedocles uses technology, Maalouf questions humanity’s approach to war, disaster and death, discussing them within the context of advanced technology. Departing from here, he touches upon the notion of power inequality, imagining a new, warless world order instead. His vision, on the other hand, finds its reflection in posthumanist thought. Although posthumanism has a broad conceptual scope, in general terms it approaches human beings, nature and inorganic materials in a horizontal ontology independent from a hierarchical order. In this view, many dichotomies such as nature-culture, human-animal, organic-inorganic become irrelevant, and the same holds for the human-technology relationship. It is no longer clear where humanity’s boundaries end and where those of technology begin, i.e. man and technology become inseparably enmeshed. Similarly, Maalouf invites humanity to adopt an egalitarian attitude towards all the other species and its own, and to live in harmony with technology instead of using it to fight each other and in its name. This study approaches the novel Our Unexpected Brothers from a posthumanist perspective, discussing it within the framework of concepts such as human, technology and death; it uses as its methodology the approaches offered by pragmatics and discourse analysis.
Primary Language | Turkish |
---|---|
Subjects | Linguistics |
Journal Section | World languages, cultures and litertures |
Authors | |
Publication Date | August 21, 2021 |
Published in Issue | Year 2021 Issue: Ö9 |