Bu
âyette, insanın zihnine, hislerine ve kalbine hitap eden delillere değinilmiş
ve bunların aracılığıyla, kişinin hissedip akledebildiğinden yine kendi aklı ve
irâdesiyle Allah’a îmân bilincine yükselmesi istenmiştir. Günümüzde insanlığın
maruz kaldığı akl-ı selim ve sağduyuya meydan okuyan en büyük zorluklarından
biri, Batılı toplumların giderek gerekçelerini pragmatik/çıkarcı akla
bağlamasına rağmen inanç alanlarını çelişkiler üzerine kurmuş olmaları ve
kendilerini buna mecbur hissetmeleridir. Sözgelimi, erken dönem Kilise Babası
Tertullian, Hristiyan doktrine saçma olduğu için inanılması gerektiğini
savunmasıyla ünlüdür. Bu durum ise ateizm ve deizm kırılmalarına neden
olmuştur. Hâlbuki ilgili âyette görüleceği üzere aklî deliller muhteşem bir
belagatle muhataba sunulmuş, akıl-inanç ilişkisi kurularak serd edilen
delillerin nasıl inkâr edilebileceği muhataba sorgulatılmış ve diğer pek çok
âyette de görülen bu Kur'ânî metot İslâm’a özgü karakteristik bir yapı ortaya
koymuştur. Zaten aksi takdirde ne özgür düşünce, ne irâde ne de tartışmadan
bahsedilebilir. İşte İslâmî düşünce metodu ve ahlâkı bu yapı üzerine inşâ
edilmiş, kişinin bilerek îmân etmesi hedeflenmiştir.
Birincil Dil | Türkçe |
---|---|
Bölüm | Makaleler |
Yazarlar | |
Yayımlanma Tarihi | 30 Haziran 2018 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 2018 Sayı: 31 |
.