For Freud, the mourning process is a reaction to the loss of a loved one or to the loss of concepts that replace the lost person, but the mourning due to the loss of one's subjectivity is unusual. The loss of one's subjectivity means the dissolution of the images, qualities, memories, feelings and thoughts that make up that subjectivity and hold it together. Thanks to the social structure, the subject, who becomes embodied and has a self, is empowered by the authority of the other and becomes will-speaker. When the subject of the empowerment-embodiment process loses the network of embodiment and empowerment in which these processes are knotted, it may lose its subjectivity. In this study, the mourning process of the subject's lost subjectivity will be discussed and the ontological and epistemological aspects of the processes of embodiment and empowerment through which the subject approaches its own truth will be revealed. The spatial space where the processes of embodiment and empowerment intersect will be handled with the Lacanian phenomenon of the passion of ignorance where truth can be revealed. In order to show the logic of subjectivity with the passion of ignorance, the epistemological form of confession, which oscillates between the authentic and the inauthentic, will be discussed. In this way, the authenticity and whatness of the mourned subjectivity will be addressed. In order to make sense of this mourning process, Camus's text The Fall will be used to conceptualize the loss of the self and the mourning against this loss. The dialectical context between the authentic and the inauthentic will be discussed with the concept of the passion of ignorance in Lacanian psychoanalysis and the impossible thing that the self still possesses against the lost subjectivity will be opened to discussion and a different process of embodiment and empowerment will be pointed out.
Freud açısından yas süreci, sevilen bir kişinin kaybıyla ya da kaybedilen kişinin yerine ikamet eden kavramların kaybına verilen tepkidir fakat kişinin öznelliğinin kaybı nedeniyle tuttuğu yas sıra dışıdır. Kişinin öznelliğini kaybetmesi demek o öznelliği oluşturan ve onu bir arada tutan imajların, niteliklerin, anıların, duygu ve düşüncelerin dağılması demektir. Toplumsal yapı sayesinde bedenlenerek benlik sahibi olan özne ötekinin yetkesiyle yetkilenerek irade-söz sahibi olur. Yetkilenme-bedenlenme sürecinin öznesi bu süreçlerin düğümlendiği bedenlenme ve yetkilenme ağını yitirdiğinde öznelliğini kaybedebilmektedir. Bu çalışmada kişinin yitirilen öznelliğinin yas süreci ele alınarak öznenin kendi hakikatine yaklaştığı bedenlenme ve yetkilendirme süreçlerinin ontolojik ve epistemolojik yönleri ortaya konulacaktır. Bedenlenme ve yetkilenme süreçlerinin kesiştiği uzamsal alan, hakikatin açığa çıkabildiği Lacancı bilmezlik tutkusu olgusuyla ele alınacaktır. Öznelliğin bilmezlik tutkusuyla olan mantığının gösterilebilmesi için sahih olan ile olmayan arasında gidip gelen itirafın epistemolojik formu ele alınacaktır. Böylelikle yası tutulan öznelliğin sahihliği ve neliği ele alınabilecektir. Bu yas sürecini anlamlandırabilmek adına Camus’nun Düşüş adlı metninden yola çıkılarak kendiliğin yitirilişine ve bu kayba karşı tutulan yasın kavramsallaştırılması gerçekleştirilecektir. Sahih olan ve olmayan arasındaki diyalektik bağlam Lacancı psikanalizdeki bilmezlik tutkusu kavramıyla ele alınarak yitirilen öznelliğe karşı kendiliğin yine de sahip olduğu imkânsız şey tartışmaya açılacak ve farklı bir bedenlenme ve yetkilenme sürecine işaret edilecektir.
Birincil Dil | Türkçe |
---|---|
Konular | Sistematik Felsefe (Diğer) |
Bölüm | Makaleler |
Yazarlar | |
Yayımlanma Tarihi | 31 Aralık 2023 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 2023 Sayı: 47 |
.