Abstract
Polonyalı yönetmen Krzysztof Kieslowski’nin, Fransız bayrağını oluşturan renklerden ve bu renklerin temsil ettiği özgürlük, eşitlik, kardeşlik kavramlarından esinlenerek gerçekleştirdiği Trois Couleurs (Üç Renk) üçlemesinin ilk filmi olan Bleu (Mavi), özgürlük kavramının bireysel boyuttaki sınırlarını sorgulayan bir çalışmadır. Kieslowski, bu sorgulamayı, filmin ana karakteri olan Julie üzerinden yapar. Bir trafik kazasında kocasını ve kızını kaybetmiş olan Julie’nin, yaşadığı acıdan ve geçmişinden sıyrılıp özgür olma çabası, filmin ana temasını oluşturur. Julie, gelecekte olası bir yoksunluk hissi yaşamamak ve dolayısıyla acı çekmemek için her türlü bağlılığı reddeder. Julie’nin bu tavrı, felsefe tarihi boyunca üzerine sıkça düşünülmüş “haz-acı” ikilemi karşısında bir duruş niteliği taşımaktadır. Julie, bir karakter olarak, irade esasına dayalı felsefi öğretilerin bir yansıması şeklinde karşımıza çıkmaktadır. Kinizm, Stoacılık ve Budizm gibi öğretilerde ortak olarak yer alan “dünyevi bağımlılıkları reddederek özgürleşme” ideali, Julie’nin de idealidir. Kieslowski filmde, bu şekilde bir hayat yaşamanın gerçekten mümkün olup olmadığı, insanları hayata ve birbirlerine bağlayan olguların ne olduğu gibi soruların cevabını aramaktadır. Bu çalışma, Julie’nin mirasını devraldığı felsefi öğretilerin genç kadın üzerinde yarattığı çatışmanın görsel olarak nasıl yansıtıldığını ve bu “özgürlük” temalı doktrinlerde Kieslowski’ye göre eksik olan unsurun ne olduğunu ortaya koymayı amaçlamaktadır. Bu doğrultuda, Julie’nin eylem yönüyle paralellikler gösteren felsefi öğretiler analiz edilmiş ve teorinin pratiğe geçirilmesi sırasında Julie karakterinin yaşadığı insani çatışmanın sinematografik yansımaları görsel örnekler verilerek incelenmiştir.