One of the famous scholars who grew up in Andalusia in the VIII century Hijri, Shāṭibi is known for his fiqh, fiqh method and the principle of maqasid (Islamic law principles), but he is actually a versatile scholar. This great thinker faced the harsh reaction of the sects of al-bidʿa because he opposed the corrupt religious conceptions that emerged later in his lifetime and was even accused of being anti-Ahl al-sunna at times. One of the facts that he evaluated in terms of the method of fiqh and the outward provisions of the shari'ah is Sufism and the so-called Sufi conceptions of some circles who introduce themselves as Sufis. Shatibi, who severely criticizes the approaches of Sufism and Sufi thought that are incompatible with the basic dynamics of Islam and the method of istinbāṭ of the shariʿa, states that such corrupt understandings were introduced into Sufism by the sects of bid'ah that came later, and that they are a group of ignorant people who are incapable of understanding the purpose of the people of shariʿa, evaluates the practices in the category of inventions that were not found in the time of the salaf. In fact, Shāṭibi does not reject Sufism as a whole. What he strongly opposes are some esoteric notions and practices that are not based on a shari'a and are based on discovery and inspiration under the name of tasawwuf even though they contradict shariʿa methods. For this reason, he gives detailed information on Sufism in his works al-Muwafaqaat fi Usool al-Sharia and al-Iʻtiṣām, which have an important position in terms of fiqh method, and points out many issues about the nature of the predecessor's understanding of Sufism that we can only find in Sufi classics. Also, mentioning the necessity of the guide in the spiritual journey, which was the subject of serious discussions during his lifetime, Shāṭibi wrote letters to the famous scholars and sufis of the period and clarified the necessity of the guide in terms of both education and upbringing. While defining Sufism, Shatibi, quoting Abu'l-Qasim al-Naṣrābādī, said: "Following the book and the sunna, abandoning innovations and cravings, respecting the elders of this group, apologizing for people (in their shortcomings and faults), evolv. It defines it as being away from making tawassul to licenses and tawils. Based on this description, Shāṭibi states that the people of Sufism are extremely sensitive about being loyal to the shariʿa and staying away from bidats. However, he criticizes the negative attitudes of the Sufis towards working with licenses and points out that this is a method developed by the people of al-ṭarīq to prevent the soul from fleeing to comfort and convenience, and states that abandoning licenses completely is incompatible with the predecessor's understanding of religion. On the other hand, Shāṭibi accuses those who accuse the Sufis of being unconstrained at the point of adherence to the shariʿa, as ignorance, and considers every thought contrary to the Sunnah as a slander against them. On the subject of tawakkul and tawassul to the asbâba, Shāṭibi argues that tawakkul is superior to tawakkul and states that tawakkul may actually be a kind of spiritual reason, and states that tawaksul to esbâb is superior to absolute tawassul. Shāṭibi, who touches on many mystical issues such as deeds with unseen knowledge, the innocence of Sufis, exaggerating ta’zim the sheikhs, tawājud, sema and dance, thus reveals his knowledge of Sufi literature. Therefore, in this study, Shāṭibi’s approach to Sufism and some mystical issues during his lifetime, as a methodist and maqāṣid theorist, will be determined, thus, he will shed some light on the religious, intellectual and mystical understanding of Andalusia at that time.
Endülüs’te Hicrî VIII yüzyılda yetişen meşhur âlimlerden biri olan Şâtıbî, genelde fıkıh, fıkıh usulü ve makâsıd teorisi (İslâm hukuk felsefesi) yönüyle tanınsa da o aslında çok yönlü bir âlimdir. Bu büyük mütefekkir, yaşadığı dönemde sonradan ortaya çıkan bozuk dinî telakkilere karşı çıktığı için bidat ehli fırkaların sert tepkisiyle karşılaşmış, hatta bazı zamanlar Ehl-i sünnet karşıtı olmakla dahi suçlanmıştır. Onun, fıkıh usulü ve şeriatın zahiri hükümleri açısından değerlendirmeye aldığı olgulardan birisi de tasavvuf ve kendilerini mutasavvıf olarak tanıtan bazı çevrelerin sözde tasavvufî telakkileridir. Tasavvufun ve tasavvufî düşüncenin İslâm’ın temel dinamikleriyle ve şeriatın istinbât yöntemiyle bağdaşmayan yaklaşımlarını ciddi şekilde eleştiren Şâtıbî, bu tür bozuk anlayışların, sonradan gelen bidat ehli fırkalar tarafından tasavvufa sokuşturulduğunu ifade etmekte ve bunların, şeriat ehlinin maksadını anlamaktan aciz cahiller grubu olduklarını belirterek, bu tür uygulamaları selef-i sâlihin zamanında bulunmayan sonradan uydurulmuş bidatler kategorisinde değerlendirmektedir. Aslında Şâtıbî, tasavvufu bir bütün olarak reddetmemektedir. Onun şiddetle karşı çıktığı husus, şerî bir temele dayanmayan, şerî usullere ters düştüğü halde tasavvuf adı altında keşf ve ilhâma dayandırılan birtakım bâtıni telakki ve uygulamalardır. Bu yüzden fıkıh usulü açısından önemli bir konuma sahip olan el-Muvâfakât ve el-İ’tisâm adlı eserlerinde tasavvufa dair detaylı bilgiler vermekte ve selef tasavvuf anlayışının mahiyeti hakkında ancak tasavvuf klasiklerinde bulabileceğimiz birçok meseleye işaret etmektedir. Ayrıca yaşadığı dönemde ciddi tartışmalara konu olan manevî yolculukta mürşidin gerekliliği mevzusuna da değinen Şâtıbî, dönemin meşhur âlim ve sûfîlerine mektuplar yazarak, gerek talim yönünden gerekse terbiye açısından mürşidin gerekliliği meselesine açıklık getirmiştir. Tasavvufun tanımını yaparken Ebü’l-Kâsım en-Nasrâbâdî’den alıntı yapan Şâtıbî, tasavvufu: “Kitâp ve sünnete iltizâm, bidatleri ve hevâ-i nefsi terk, bu taifenin büyüklerine hürmet, insanları (eksiklik ve kusurlarında) mazur görmek, evrâda devam etmek, ruhsatlara ve tevillere tevessül etmekten uzak olmaktır, şeklinde tanımlar. Şâtıbî, bu tariften yola çıkarak tasavvuf ehlinin, şer-i şerife bağlılıkta ve bidatlerden uzak olma konusunda son derece hassas kimseler olduğunu ifade etmektedir. Bununla birlikte o, sûfilerin ruhsatlarla amel etme konusundaki menfi tutumlarını tenkit etmekte ve bunun, nefsin rahata ve kolaycılığa kaçmasını engellemek için ehl-i tarik tarafından geliştirilen bir metod olduğuna dikkat çekerek, ruhsatları tamamen terk etmenin selefin din anlayışıyla bağdaşmadığını ifade etmektedir. Şer-i şerîfe ittiba noktasında sûfileri mütesâhil olmakla itham edenleri ise Şâtıbî cehaletle suçlamakta ve sünnete mugayir olan her düşünceyi onlara atılmış bir iftira olarak değerlendirmektedir. Tevekkül ve esbâba tevessül konusunda ise Şâtıbî, esbaba tevessülün daha üstün olduğunu savunarak, tevekkülün de aslında bir tür manevî sebep olabileceğini belirtmekte ve esbâba tevessülün mutlak tevekkülden daha üstün olduğunu ifade etmektedir. Gaybî bilgilerle amel, sûfilerin masumiyeti, şeyhleri tazimde aşırıya kaçma cehrî zikir, tevâcüd, semâ ve raks gibi birçok tasavvufî konuya değinen Şatıbî, böylece tasavvuf literatürüne olan vukufîyetini de ortaya koymaktadır. Binaenaleyh, bu çalışmada, bir usulcü ve makâsıd teorisyeni olarak Şâtıbî’nin yaşadığı dönemde tasavvufa ve tasavvufî bazı meselelere yaklaşımı tespit edilecek, böylece o dönemde Endülüs’ün dinî, fikrî ve tasavvufî anlayışına da bir nebze ışık tutulacaktır.
Primary Language | Turkish |
---|---|
Subjects | Religious Studies |
Journal Section | RESEARCH ARTICLES |
Authors | |
Early Pub Date | August 12, 2023 |
Publication Date | September 15, 2023 |
Submission Date | February 20, 2023 |
Acceptance Date | June 15, 2023 |
Published in Issue | Year 2023 |
Şırnak Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi Creative Commons Atıf-GayriTicari 4.0 Uluslararası Lisansı (CC BY NC) ile lisanslanmıştır.