Kierkegaard, who lived in the nineteenth century, solved the problem of truth in a way different from traditional thought. He emphasized in his works that any person should turn
to an invented truth rather than a discovered truth. Unlike some existentialist philosophers, Kierkegaard tried to build existentialism by adhering to a religious understanding
in the history of philosophy. Kierkegaard, who tries to explain Christianity's belief in both
the trinity and the incarnation with a different interpretation from traditional approaches,
seems to leave the Platonic thought and open the door to existential thought. This new
conception is based on proving that existence comes before essence, unlike Platonist thinking that assumes that essence comes before existence. It is obvious that such a change
will cause epistemologically important problems. Aware of these problems, Kierkegaard
tried to resolve the dilemmas that arose. This study will focus on how Kierkegaard tries to
justify the truth from an epistemological perspective. As a matter of fact, the philosopher
emphasized a truth that was built by man rather than an obvious truth. It should also be
noted that such an understanding of truth is decisive in the rationalization of the paradox
resulting from the unification of God with the human body.
On dokuzuncu yüzyılda yaşamış olan Kierkegaard, hakikat problemini geleneksel düşünceden farklı bir şekilde çözüme kavuşturmuştur. O, eserlerinde herhangi bir insanın
keşfedilmiş bir hakikatten ziyade icat edilen bir hakikate yönelmesi gerektiğini vurgulamıştır. Felsefe tarihinde bazı varoluşçu filozofların aksine Kierkegaard, dini bir anlayışa
bağlı kalarak varoluşçuluğu inşa etmeye çalışmıştır. Hıristiyanlığın hem teslis hem de enkarnasyon inancını, geleneksel anlayışlardan farklı bir yorumla açıklamaya çalışan Kierkegaard’ın Platoncu düşünceden ayrılarak varoluşçu düşünceye kapı araladığı görülür.
Bu yeni anlayış, özün varoluştan önce geldiğini ileri süren Platoncu düşüncenin aksine
varoluşun özden önce geldiğini kanıtlamaya dayanır. Böylesi bir değişimin epistemolojik
açıdan önemli problemlere neden olacağı aşikârdır. Bu problemlerin farkında olan Kierkegaard, ortaya çıkan ikilemleri gidermeye çalışmıştır. Bu çalışmamızda Kierkegaard’ın
hakikati epistemolojik açıdan nasıl temellendirmeye çalıştığı üzerinde durulacaktır. Nitekim filozof, önceden verilmiş ve aleni bir hakikatten ziyade insan tarafından inşa edilen
bir hakikate vurgu yapmıştır. Ayrıca böylesi bir hakikat anlayışı, Tanrı’nın insan bedeni
ile birleşmesi neticesinde ortaya çıkan paradoksun rasyonelleştirilmesinde belirleyici bir
roldedir.
Primary Language | Turkish |
---|---|
Subjects | Philosophy |
Journal Section | Araştırma Makalesi |
Authors | |
Publication Date | December 30, 2019 |
Submission Date | October 9, 2019 |
Published in Issue | Year 2019 |