Enerji güvenliği, askeri gücün temelini oluşturan endüstriyel kapasiteyi belirleyen ana etmen olması sebebiyle, ulusal güvenlik stratejinsin en önemli unsurlarından biri olarak kabul edilir. Küresel bir aktör olmasını önemli ölçüde, büyüyen ekonomisine ve güçlü endüstriyel kapasitesine borçlu olan ve enerji ihtiyacı gittikçe artan Çin de, enerji ihtiyacını güvene almayı önemli bir dış politika gündemi olarak kabul etmektedir.
Orta Doğu güvenlik mimarisinin 2010 yılı sonrası dönemde yaşadığı köklü değişimler Çin enerji güvenliği açısından önemli sonuçlar ortaya çıkarmıştır. Bu sonuçlarından en önemlisi İran ve Suudi Arabistan arasındaki rekabetin, yoğunlaşan vekâlet savaşlarıyla ideolojik alandan jeopolitik alana taşınması olmuştur. Bu süreçte enerji nakil hatlarına yönelik artan saldırılar, toplam petrol ithalatının yarısından fazlasını Körfez bölgesinden karşılayan Çin’in enerji güvenliği açısından ciddi bir tehdidi açığa çıkarmıştır.
Enerji ihtiyacı hızla artan ve ABD ile küresel bir rekabete girişmiş olan Çin’in Körfez’deki çıkarlarını korumak için bölgeye yönelik askeri güç projeksiyonu geliştirmesi beklenirken bundan kaçındığı, İran-Suudi rekabetinde tarafsız kaldığı ve her iki aktörle de iyi ilişkiler geliştirdiği görülmüştür. Çin’in bu rekabette sergilediği tarafsızlık ve her iki aktörle de yakın ilişkiler geliştirme politikası enerji ihtiyacını güvene alma amacıyla yakından alakalıdır.
Çin enerji güvenliği Körfez Güvenlik mimarisi ARAMCO saldırıları
Birincil Dil | Türkçe |
---|---|
Bölüm | Makaleler |
Yazarlar | |
Yayımlanma Tarihi | 29 Haziran 2022 |
Kabul Tarihi | 3 Haziran 2022 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 2022 |
TOÇD'nde yayınlanan makaleler Creative Commons Atıf-GayriTicari 4.0 Uluslararası Lisansı ile lisanslanmıştır.