Toplumsal (ve kültürel) bir varlık olan insanın diğer canlılardan
en önemli farkı, konuşabilmek (dil/simge kullanabilmek, kodlama yapabilmek),
düşünebilmek ve alet kullanabilmek dışında her coğrafi ortama;
bitki örtüsü ve iklim şartlarına uyum sağlayabilmesidir. Bu özelliği sayesinde
insan tarihin her döneminde dünyada çok farklı kuşaklarda yaşayabilmiş
ve yaşadığı coğrafyanın belirlediği şartlar içerisinde her açıdan
şekillenmiştir. Böylece, bir dil etrafında kümelenerek toplum haline gelen
insanlar, yaşadıkları bölgeye dayalı bir yaşam biçiminin (ör. göçerevlilik,
yerleşiklik) gerektirdiği değişimler nedeniyle diğer toplumlardan kültürel
unsurlar açısından ayrılmışlardır. Türklerin anayurtları Orta Asya’nın bozkır
kuşağı olmasına ve temelde göçerevli bir hayat tarzına sahip olmalarına
rağmen, Uygurlardan itibaren yerleşikliğe geçtikleri ve o dönemden itibaren
de dünyanın farklı bölgelerinde hem yerleşik hem de göçebe olarak ya-
şadıkları bilinmektedir. Yerleşikliğe geçildikten sonra da kadim yaşayış
biçimleri olan göçerevliliğin hayatlarına kattıkları birçok kültürel unsuru
yaşatmaya devam ettikleri görülmektedir. Kültürün en önemli ögesi olan
dil, toplumların yaşadığı coğrafyaya, bitki örtüsüne, yaşayış biçimine (yerleşik,
göçerevli vb. ) duygu ve düşünce dünyasına, dünyayı algılayış biçimine
göre şekillenmektedir. Dilin bu özelliği sayesinde, dille kurulmuş
metinlerin incelenmesi, o metnin üreticisi olan toplumun tüm kültürel varlığı,
yaşayış biçimi ve dünyaya bakış açısı hakkında bilgi verebilmektedir.
Bu çalışmada, Selçukluların soyu, tarihi, savaşları vb. konuların yanı sıra
Oğuzların gündelik hayatı hakkında içerdiği bilgiler ve kültür unsurları açı-
sından da sadece Türk tarihi, Türk dili, Türk edebiyatı için değil Türk kültürü
için de çok önemli bir kaynak olan Ahmed b. Mahmud’un
Selçukname’si, kültür unsurları göçerevlilik ve yerleşiklik bağlamında incelenmiş
ve yerleşik Türk-İslam medeniyetinin mimarı olan Oğuzların gö-
çerevliliğe mahsus bazı kültür unsurlarını yaşatmaya devam ettikleri
görülmüştür.
The biggest differences of human being as a social
(and cultural) creature are that they can speak (can use the language and
symbol, code), they can think and tool. Moreover, they can adapt to all
geographical environments, all kinds of vegetation and climate conditions.
Thanks to this feature, they were able to live in different parts of the world
and they could be shaped by the conditions of his geography in every aspect.
Thus, people who became a society by accumulating around a language
differentiated from other societies in terms of cultural items because of
the changes which were required by lifestyles (eg. nomadism, sedentation)
basing on territories. It is seen that although the Central Asia, homeland of
Turks, is a steppe region and Turks essentially have a nomadic style, they
changed into sedentation as of Uighurs and from then on, they lived in different
parts of the world both nomadic and settled. It is also observed that,
even after they adapted to sedentation, they proceeded to keep alive a lot
of cultural items of nomadism that is their ancient lifestyle. Language, as
the most important element of culture, take forms in accordance with geographies,
vegetations, emotions and thoughts and perceptions of societies.
Thanks to this feature of language, the analysis of language texts can inform
us about all cultural heritage, lifestyles and world perspectives of societies.
In this study, Ahmed b. Mahmud’s Selçukname, which is a vital
source for not only Turkish history, language and literature but also for
Turkish culture due to the information about Oghuzs’ daily life and cultural
items besides Seljuks’ ancestry, history, wars and etc., is analysed in terms
of cultural items, nomadism and sedentation and it is concluded that Oghuzs,
who were the architect of the settled Turkish-Islam civilization, kept
some cultural elements of the Oghuzs’ nomadism.
Journal Section | Articles |
---|---|
Authors | |
Publication Date | December 5, 2017 |
Submission Date | August 24, 2017 |
Acceptance Date | November 7, 2017 |
Published in Issue | Year 2017 |