Varoluşçuluğun kurucularından biri sayılan
Danimarkalı filozof Søren Kierkegaard, iman-akıl ilişkisini iman lehine
yorumlayan fideist düşüncenin en önemli isimlerinden biridir. Dindar bir
Hıristiyan olan Kierkegaard iman konusundaki duruşunu hem hakikat anlayışı hem
de ahlak görüşüyle desteklemiş, felsefesinde genel olarak nesnel yerine özneli,
tümel yerine tekili, toplum yerine bireyi öne çıkarmıştır. Kierkegaard, evrensel
bir ahlakın olduğu düşüncesine karşı iman ve hakikat anlayışıyla yakından
ilişkili olan öznel bir ahlak anlayışı öne sürmüştür. Buna göre kişi iman
yoluyla Tanrı ile doğrudan bir ilişki kurmakta, bu ilişki kişiye daha yüce bir
amaç için evrensel ahlakı askıya alma izni vermektedir. Kierkegaard’ın,
varoluşçuluk ve fideizmi birleştirerek ortaya koyduğu ahlak anlayışı, öznelin
evrensel olandan üstün olduğu düşüncesine dayanmakta, Tanrı ile doğrudan
kurulacak öznel ve varoluşsal bir ilişki evrensel ahlaki ilkelerin üzerine
çıkarılmaktadır. Kierkegaard’ın ahlak anlayışı, felsefe çevrelerinde önemli
tartışmalara neden olmuştur. Bu makalede Kierkegaard’ın İbrahim hikâyesi üzerinden
ortaya koyduğu öznel ahlak düşüncesi temelleri, gerekçeleri ve sonuçları
bakımından incelenip değerlendirilmekte, onun bu konudaki düşüncelerinin
varoluşçuluğunun ve Hegel karşıtlığının bir sonucu olduğu savunulmaktadır.
Søren Kierkegaard is one of the founders of
existentialism and an important advocate of fideism that interprets faith and
reason in favor of faith. Kierkegaard, a devout Christian, supports his stance
on faith with both his conception of truth and ethics. He put forward
subjective rather than objective, singular rather than universal, individual
rather than social. Kierkegaard suggests an understanding of subjective ethics
that is closely related to his notion of faith and truth, against the idea of
Hegelian universal ethics. According to this, one establishes a direct
relationship with God through faith and this relationship allows the person to
suspend universal ethical rules for a higher purpose. Kierkegaard's
understanding of ethic, which he combined with existentialism and fideism is
based on the idea that the subjective is superior to that of the universal. So
a subjective and existential relationship that is built directly with God
outdoes universal ethical rules. Kierkegaard's understanding of ethic has
caused considerable debates in the philosophical circles. In this article,
Kierkegaard’s thought of subjective ethic based on the story of Abraham is
examined and evaluated in terms of its justifications and conclusions, and it
is argued that his thoughts about ethic is the result of his existentialism and
oppositon of Hegel.
Birincil Dil | Türkçe |
---|---|
Konular | Din Araştırmaları |
Bölüm | Makaleler |
Yazarlar | |
Yayımlanma Tarihi | 30 Haziran 2019 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 2019 Cilt: 2 Sayı: 3 |