Çeşitli itikadî fırkaların ortaya çıktığı hicrî II. asırda, akılcı dinî söylemin ilk temsilcilerinden biri sayılan Ebu Hanife’nin itikadî konularda söz söylemesi, sonraları İslâm düşüncesini savunmayı gaye edinen sünnî kelâm anlayışının temellerinin atılması anlamına gelmektedir. Nitekim onun görüşlerinin tamamına yakını Matürîdîlik, bir kısmı da Eş’arîlik tarafından sürdürülmüştür. O, yaşadığı dönemde itikadî meselelere ilişkin farklı metodolojik yaklaşımıyla dikkat çekmiştir. Ebu Hanife’nin dinin aklen temellendirilmesi noktasında öne çıkan isimlerden olması ve bu kimliğini/duruşunu taassup olarak değerlendirilebilecek fikir ve görüşler karşısında da sürdürmesi, “ehl-i kıblenin tekfîri” meselesinde bir kez daha karşımıza çıkmaktadır. Bu noktada mü’minleri kuşatıcı bir ilke olan “ehl-i kıblenin tekfîr edilmemesi” ilkesini ilk defa ortaya atan isim olarak onun konumu daha mutedil bir çizgide durmaktadır. İmân-Amel münasebeti tartışmaları bağlamında tekfîr meselesini ehl-i kıblenin tekfîri merkezinde incelemesi, araştırmacılar için onu ayrı bir konumda değerlendirmeyi zorunlu kılmaktadır. “Tekfîr konusu”na odaklanırken Ebu Hanife’den hareketle ehl-i kıblenin kimliğinin açıklanması ve bununla kimlerin kastedildiğinin ortaya çıkarılması makalenin temel amacını oluşturmaktadır.
yok
yok
yok
In the 2nd century of the Hijri calendar, when various believer groups emerged, the fact that Abu Hanifa, one of the first representatives of rational religious discourse, spoke about the subject of religious issues, means laying the foundations of the Sunni understanding of theology afterwards. Indeed, Selefîlik, Asaira and Maturidite maintained his views. During his lifetime, he drew attention with his different methodological approach to Islamic issues. The fact that Abu Hanifa is one of the prominent names in the rationale of religion and that he maintains his identity/stance in the face of ideas and opinions that can be evaluated as ‘taassup’ once again appears in the issue of “the takfir of the people of the Qiblah.” At this point, his position should be seen as standing in a rather moderate line as the name that first introduced the principle of “not declaring the people of the Qiblah,” which is a surrounding principle for believers. In the context of the debates on the Iman-Amel relationship, the examination of the issue of ‘takfir’ in the center of the ‘takfir of the people of the Qiblah’ obliges the researchers to evaluate it in a separate position. The main purpose of the article is to reveal the identity of the people of Qibla with reference to Abu Hanifa and to discuss who this refers to while focusing on the subject of “Takfir.”
yok
Primary Language | Turkish |
---|---|
Journal Section | Makaleler |
Authors | |
Project Number | yok |
Publication Date | December 15, 2020 |
Submission Date | September 21, 2020 |
Acceptance Date | November 16, 2020 |
Published in Issue | Year 2020 Volume: 6 Issue: 2 |
Journal of Near East University Faculty of Theology is licensed under a Creative Commons Attribution-NonCommercial 4.0 International License (CC BY NC).