Hukukumuzda uzun yıllar, sadece idarenin özel mülkiyet konusu taşınmazı işgal ettiği ve zilyetliğini ele geçirdiği olaylar -fiili el atma kabul edilen durumlar- kamulaştırmasız el atma olarak kabul edilmiş; işgalin ve zilyetliği ele geçirmenin bulunmadığı, kısaca hukuki el atma olarak adlandırdığımız idarenin işlem ve eylemleri (imar planları) ile özel mülkiyet konusu taşınmazda, malikin tasarruf yetkilerinin kısıtlanması ise kamulaştırmasız el atma olarak kabul edilmemiştir.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 2010 yılında; “bir taşınmaza fiilen el atılması ile, taşınmazın hukuken kullanılmasına (imar hakkına) sınırlama getirilmesi arasında sonuç yönünden fark bulunmadığını, her iki halde de kişinin mülkiyet hakkının sınırlandırılmış olacağını ve hukuki el atmanın varlığı halinde de, taşınmazın bedelinin idareden istenebileceğini” kabul etmesine kadar. Bu tarihten sonra, hukuki el atma kaynaklı çok fazla sayıda davanın açılması ile hukuki el atma ile ilgili uyuşmazlıklar artmış, hukuki el atma kaynaklı davaların görüleceği yargı yolu vb. konularda yasa değişikliklerine, Anayasa Mahkemesi kararlarına yol açan sorunlar yaşanmış ve yaşanmaya da devam etmektedir.
Hukuki el atma kapsamındaki uyuşmazlıklara hangi yargı yolunun çözüm bulacağı konusunda farklı dönemlerde farklı uygulamalar benimsenmiş olup, halen bu konuda adli ve idari yargıda birbirleriyle çelişen kararlar verilmektedir. Bu çalışmamızda konuyla ilgili içtihatlardaki farklı görüşleri ortaya koyduktan sonra, kamulaştırmasız “hukuki el atmaya” ilişkin uyuşmazlıklarda hangi yargı yolunun görevli olması gerektiği hakkında görüşlerimizi açıklamaya çalışacağız.
Birincil Dil | Türkçe |
---|---|
Konular | Hukuk |
Bölüm | Diğer |
Yazarlar | |
Yayımlanma Tarihi | 23 Kasım 2022 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 2022 Cilt: 80 Sayı: 4 |
Ankara Barosu Dergisi TÜHAS atıf sistemini benimsemektedir.