The science of ʿIlm al-Jarḥ wa al-Taʿdīl (criticism and validation of ḥadīth transmitters) stands as one of the most pivotal disciplines in preserving the Sunnah and scrutinizing transmitted reports. Since the earliest Islamic centuries, ḥadīth scholars have devoted independent works to this field, meticulously evaluating the conditions and reliability levels of narrators and classifying them accordingly. Among the categories that have been the subject of extensive debate and scholarly disagreement are the narrators classified as mastūr and majhūl al-ḥāl. The status of these transmitters and the question of whether their reports are to be accepted have long sparked differences of opinion—beginning with early ḥadīth critics and continuing through later scholars and contemporary researchers—highlighting the discrepancy between theoretical principles and practical rulings. One significant source that addresses this category of narrators is Ibn Ḥajar al-ʿAsqalānī’s (d. 852/1449) Taqrīb al-Tahdhīb, which is itself a summary of his own Tahdhīb al-Tahdhīb, a con-densed version of al-Mizzī’s (d. 742/1341) biographical compendium Tahdhīb al-Kamāl. The present study focuses on the narrators classified as mastūr and majhūl al-ḥāl, a group whose evaluation continues to hold substantial importance in the field of ḥadīth studies. This research concentrates on narrators whom Ibn Ḥajar places in the seventh rank within Taqrīb al-Tahdhīb. It aims to examine the consistency between Ibn Ḥajar’s stated theoretical principle—namely, suspending judgment on ḥadīths narrated by such individuals—and the practical rulings (if any) either issued by him or by other ḥadīth scholars regarding their reports. The study begins by defining the terms mastūr and majhūl al-ḥāl, then explores the relationship between them and identifies the possible causes that may have led to such classifications based on biographical analysis. It further investigates the judgments rendered regarding their narrations (when present), the justifications for these rulings, and offers a comparative assessment. To exclude the Ṣaḥābah from the research scope, narra-tors from the first generation were not included in the study. Instead, the focus is on se-cond-generation narrators, those closest in generation to the Companions. The historical framework is limited to the second Islamic century, a period when the proliferation of transmission chains became more pronounced. However, to avoid undue expansion of the study’s scope, the research also includes narrators from the seventh rank whose narrations appear in the Sunan al-Arbaʿah. This methodological choice allows both for a historical representation of the evolution of transmission and for a focused academic analysis. What distinguishes this study from previous ones is that it does not merely revolve around con-ceptual definitions or general principles of transmitter criticism. Rather, it undertakes a comparative investigation into the harmony between theoretical and practical aspects of mastūr and majhūl al-ḥāl transmitters within the framework of a single authoritative figure, namely Ibn Ḥajar, thereby testing internal consistency within his evaluative approach. The findings of the study indicate that, generally speaking, Ibn Ḥajar maintained coherence between his theoretical stance and his practical applications. Nonetheless, certain exceptions were observed. Furthermore, while a majority of Ibn Ḥajar’s practical rulings aligned with those of other critics, the instances where his judgments diverged from the scholarly consensus were not insignificant.
ʻIlm al-ḥadīth al-jarḥ wa-al-taʻdīl Taqrīb al-Tahdhīb Ibn Ḥajar Mastūr majhūl al-ḥāl al-martabah al-sābiʻah.
Cerh ve Ta’dil ilmi, sünnetin korunmasına ve rivayetlerin süzgeçten geçirilmesine vesile olması bakımından en etkili ilimlerden biridir. Erken dönemlerden itibaren muhaddisler bu alanda müstakil eserler kaleme alarak râvîlerin güvenilirlik derecelerini ayrıntılı biçimde tasnif etmişlerdir. Bu mertebelerden biri de hakkında en çok görüş ayrılıklarının yaşandığı mertebelerden olan "mestûr" ve "meçhûlü’l-hâl" râvîlerdir. Zira bu râvîlerin durumları ve rivayetlerinin kabul edilip edilmeyeceği hususunda ilk dönem hadis tenkitçileriyle başlayan ve sonraki muhaddisler ile çağdaş araştırmacılara kadar uzanan süreçte farklı görüşler ortaya konulmuş, teorik ilkeler ile pratik uygulamalar arasında farklılıklar gözlemlenmiştir. "mestûr" ve "meçhûlü’l-hâl" râvîlere değinen kaynaklardan biri de İbn Hacer el-Askalânî’nin (ö. 852/1449) "Taḳrîbü’t-Tehẕîb" adlı eseridir. Bu araştırma, hadis ilmi açısından önemini hâlâ koruyan "mestûr" ve "meçhûlü’l-hâl" râvîleri konu edinmektedir. Araş-tırma, İbn Hacer’in Taḳrîbü’t-Tehẕîb’inde yedinci mertebede yer verdiği bu râvîleri merke-ze almakta; onların rivayetleri hakkında İbn Hacer’in ortaya koyduğu teorik ilke –ki bu, söz konusu râvîlerin hadisleri hakkında hüküm vermekten kaçınmaktır– ile bizzat onun veya başka muhaddislerin söz konusu rivayetlere dair uygulamalı hükümleri (eğer mevcutsa) arasında karşılaştırma yaparak İbn Hacer’in teorik yaklaşımı ile kendisinin ve diğer mü-nekkitlerin fiilî uygulamaları arasındaki tutarlılığı ortaya koymayı hedeflemektedir. Çalış-mada öncelikle mestur ve mechûlü’l-hâl kavramlarının tanımlarına yer verilmiş, iki kav-ram arasındaki ilişki açıklandıktan sonra ravi biyografileri incelenerek onları mestur ve mechûlü’l-hâl durumuna düşüren olası sebepler tespit edilmeye çalışmıştır. İlgili ravilerin -mevcutsa- rivayetlerine verilen hükümler ve bu hükümlerin verilme sebepleri ortaya konularak bir değerlendirme yapılmış ve ardından bu hükümler karşılaştırılmıştır. Çalışmanın konusunu oluşturan râvilerin tespitinde sahâbî tabakasını kapsam dışı bırakmak amacıyla birinci tabakaya mensup râviler incelemeye alınmamıştır. Bu bağlamda, sahâbeye en yakın râvî kuşağını temsil eden ikinci tabaka râvileri araştırmaya dâhil edilmiştir. Rivayet zincirlerinin çoğalıp çeşitlenmeye başladığı dönemi tarihsel açıdan yansıtabilmek adına hicrî II. yüzyılı aşmayan bir zaman dilimi esas alınmıştır. Ancak çalışmanın hacminin gereğinden fazla genişlemesinin önüne geçmek amacıyla Sünen-i Erba‘a’da rivayeti bulunan ravilerin sayısı gözetilerek bu zaman dilimi kapsamına giren yedinci tabakaya mensup râvîler de incelemeye dahil edilmiştir. Bu yöntemle, hem rivayetlerin tarihî gelişim süreci ortaya konulmuş hem de çalışmanın kapsamı ilmî temsiliyet çerçevesinde sınırlandırılmıştır. Çalışmayı diğer çalışmalardan ayıran en önemli özellik, sadece kavramsal çerçeve ve genel cerh-ta’dil ilkeleri etrafında dönen bir yaklaşımla yetinmeyip tek bir hadis otoritesinin özelinde mestûr ve meçhûlü’l-hâl râvîlere dair teorik-pratik uyumunu ele alan karşılaştırmalı bir inceleme yaparak belli bir muhaddisin yaklaşımı içinde iç tutarlılık sorgulaması yapmasıdır. Bu araştırmanın sonucunda İbn Hacer’in teori ile uygulamaları arasında genel olarak iç tutarlılık gösterdiği, ancak yine de bazı istisnaların bulunduğu görülmektedir. Diğer münekkitlerin uygulamaları ile İbn Hacer’in uygulamaları karşılaştırıldığında ise incelenen örneklerin yarısından çoğunda uyum görülmekle birlikte, İbn Hacer’in diğerlerinden ayrıldığı durumların istisna denebilecek düzeyde az olmadığı sonucuna ulaşılmıştır.
Hadis Cerh ve Ta İbn Hacer Taḳrîbü’t-Tehẕîb Mestûr Mechûlü’l-hâl Yedinci Mertebe
إن علم الجرح والتعديل من أبلغ العلوم أثرًا في صيانة السنة النبوية وتمحيص الروايات ونقدها، وقد أولاه المحدثون عناية فائقة منذ العصور الأولى، فألفوا فيه المؤلفات المستقلة، وتناولوا فيها أحوال الرواة ومراتبهم من حيث العدالة والضبط، مصنّفين إياهم تصنيفًا دقيقًا مبنيًا على التمحيص والتثبت. ومن أبرز المراتب التي دار حولها الخلاف بين العلماء واشتهرت بتعدد الآراء فيها مرتبة الراوي المستور والمجهول الحال؛ إذ اختلف أهل الحديث من النقاد الأوائل ومن تبعهم من المتأخرين والمعاصرين في حكم روايات هؤلاء، ووقع التباين بين الأصول النظرية والتطبيقات العملية. ومن المصادر التي تناولت هذه الفئة من الرواة كتاب "تقريب التهذيب" للحافظ ابن حجر العسقلاني (ت ٨٥٢هـ). وتتناول هذه الدراسة بالبحث والتحليل فئة الرواة المستورين ومجهولي الحال الذين لا تزال مكانتهم تحتل حيزًا من الأهمية في علم الحديث. وقد ركزت الدراسة على الرواة الذين صنفهم ابن حجر في "التقريب" ضمن المرتبة السابعة، فجمعت بين النظر في الأصل النظري الذي اعتمده ابن حجر – وهو التوقف عن الحكم على حديث الراوي المستور – وبين التطبيق العملي من خلال الأحكام التي أطلقها هو أو أطلقها غيره من المحدثين على أحاديث أولئك الرواة للوقوف على مدى الاتساق بين النظرية والتطبيق في منهج ابن حجر. وقد استهل البحث بتعريف مفهومي المستور والمجهول الحال، ثم بيّنت العلاقة بينهما، وسُعي إلى الوقوف على الأسباب التي قد تسقط الراوي في إحدى هاتين المرتبتين من خلال دراسة التراجم. ثم طرحت الأحكام الواردة على رواياتهم، مع تحليل دوافعها ومقارنتها. ولأجل إخراج الصحابة عن دائرة البحث، لم تدرج الطبقة الأولى في نطاق الدراسة، بل اقتصر على الطبقة الثانية التي تمثل الجيل الأقرب للصحابة، مع اعتماد سقف زمني لا يتجاوز القرن الثاني الهجري لتمثيل المرحلة التي تزايد فيها الرواة وتعددت الأسانيد. غير أن الدراسة ضمت أيضًا رواة من الطبقة السابعة ممن وردت رواياتهم في السنن الأربعة، توقيًا من توسع الدراسة إلى ما لا لزوم له. وتميّزت الدراسة عما سبقها من أبحاث في الموضوع بأنها لم تقتصر على الإطار النظري العام، بل تناولت بالتفصيل حالة راوٍ مجهول أو مستور في إطار مدرسة حديثية معينة، وهي مدرسة ابن حجر، فتتبعت التناسق بين أصوله النظرية وتطبيقاته العملية على الرواة. تواصلت الدراسة إلى جملة من النتائج، أهمها أن ابن حجر في الغالب تمسكَ بالاتساق بين القول والتطبيق، مع وجود بعض الاستثناءات. كما تبين أن تطبيقاته تتفق غالبًا مع مواقف غيره من النقاد، وإن لم تخل من مواضع اختلاف ليست قليلة.
علم الحديث، الجرح والتعديل، تقريب التهذيب، ابن حجر، مستور، مجهول الحال، المرتبة السابعة
| Birincil Dil | Arapça |
|---|---|
| Konular | Hadis |
| Bölüm | Araştırma Makalesi |
| Yazarlar | |
| Gönderilme Tarihi | 15 Mayıs 2025 |
| Kabul Tarihi | 22 Haziran 2025 |
| Erken Görünüm Tarihi | 28 Haziran 2025 |
| Yayımlanma Tarihi | 30 Haziran 2025 |
| Yayımlandığı Sayı | Yıl 2025 Sayı: 17 |