19. ve 20. yüzyıl, Türk denizcilik tarihi açısından önemli bir dönüşüm sürecini oluşturur. Kapitalist Batı dünyasının ekonomik, teknolojik, kültürel ve özellikle de askeri üstünlüğü karşısında Osmanlılar, başta askeri alanda olmak üzere köklü reform çabalarına girişerek Batılı kurum ve değerlerini benimsemeye başladı. Sanayi Devrimi'ne paralel olarak sivil ve askeri denizcilikte büyük atılımlar yapıldı. Ancak Osmanlı Devleti bundan yeterince istifade edemedi. Sanayisini tamamlamamış bir devletin, denizciliğini geliştirmesi de mümkün değildi. Osmanlı Devleti'nin son yüzyılda hızlı çözülüşünün temelindeki pek çok nedenden biri de budur.
Osmanlı Devleti’nin yaşadığı acı deneyim, yeni kurulan Türk devletini bu konuda daha duyarlı olmaya itmişti. Türkiye Cumhuriyeti’nin bağımsızlık savaşının sonrasındaki en önemli hedeflerinden biri Türkiye'yi denizcilik alanında yüksek bir düzeye getirmekti. Yeni kurulan devlet Kapitülasyonların ve onların bir parçası olan Kabotaj hakkının devredilmesinin ülkenin gelişmesi önündeki en büyük engel olduğunu ve bu iki esaret zincirini kırmaya yönelik çabalarını ortaya koyarak, Cumhuriyetin ilk yıllarında denizcilik konusunda yeni bir düzenleme yapmaya çalıştı. Pek çok açıdan sorunlu bir miras devralan Mustafa Kemal ve arkadaşları, son derece planlı ve programlı bir denizcilik politikasıyla kısa süre içinde Türkiye’nin bu konuda yeniden doğuşunu gerçekleştirdi.
Anahtar Kelimeler: Cumhuriyet, denizcilik, ticaret, taşımacılık, Lozan Antlaşması.
Bölüm | Makaleler |
---|---|
Yazarlar | |
Yayımlanma Tarihi | 26 Nisan 2016 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 2016 Sayı: 22 |