Amaç:
Yoğun bakım üniteleri (YBÜ)’nde BÖ olgularının dikkatli bir şekilde takip
edilmesi, etkili bir organ donasyonu için önemlidir.
Gereç
ve Yöntem: Bu çalışma xxxxxxx Hastanesinde 01.01.2012 ile 01.01.2018 tarihleri
arasında erişkin genel YBÜ’de gerçekleşen BÖ olgularının arşiv kayıtları
incelenerek gerçekleştirilmiştir.
Bulgular:
BÖ tanısı konan 30 vaka tespit edilmiştir. Vakaların hepsi (%100) ilk olarak
acil servise başvurmuş olup, 6’sı (%20) ise acil servisten diğer servislere
yatırılmıştır. Ameliyat kararıyla operasyona
alındıktan sonra YBÜ’ye gelen hasta sayısı ise 5 (%16.6) idi. BÖ olgularının
ortalama yaşı 46.9 (18-75) idi. Olguların yarısı (%50) YBÜ’ne subaraknaid
kanama nedeniyle yatırılmıştı. Olguların tümüne BÖ tanısı amacıyla apne testi
uygulanmış fakat üç olguda apne testi tamamlanamamıştır. Klinik olarak BÖ
tanısı konan olguların tümünde (%100) tanıyı doğrulamak amacıyla bir
destekleyici test kullanılmıştır. On dört olgudan (%46.6) bağış için aile onayı
alınmıştır fakat 12 olgu donör olmuştur. Bağışı reddeden ailelerin ret nedeni
en sık “aile bireyleri arasında kararsızlık” ve “vücudun bütünlüğünün
bozulmasını istememe” olmuştur.
Sonuç:
Kadavra kaynaklı donör kayıp alanlarının belirlenerek ulusal organ bağış
sistemine yönelik eğitimlerin yeniden yapılandırılmasının, ülkemizdeki
kadavradan donör teminine büyük katkı sağlayacağı kanaatindeyiz.
Purpose:
Careful monitoring of Brain death (BD) cases in intensive care units (ICUs) is
essential for effective organ donation.
Material
and Method: This study was carried out by examining the archives of the BD
cases that were occurred in the ICUs between 01.01.2012 and 01.01.2018 at
xxxxxxx Hospital.
Results:
Thirty BD cases were detected. All cases admitted to the emergency department
Six (20%) patients were transferred to other services after first referral and
five patients (16.6%) were transported to the operating room before they
arrived in ICU. The mean age of the cases was 46.9 (18-75). Half of the
patients (50%) were admitted to the ICU due to subarachnoid hemorrhage. Apnea
test was performed to diagnose for all cases, but it could not be completed in
three cases. In all cases (100%) diagnosed clinically, a supportive test was
used to confirm the diagnosis. Fourteen cases (46.6%) were approved by their
family for donation but 12 cases were donors. The most common reason for
refusal was the “indecisiveness among family members” and “ do not want the
disruption of the body’s integrity”.
Conclusion:
In our country, we believe that the determination of cadaver-induced donor loss
areas and the restructuring of educational models for the national organ
donation system will contribute greatly to the donation of cadavers.
Birincil Dil | Türkçe |
---|---|
Bölüm | Araştırma Makalesi |
Yazarlar | |
Yayımlanma Tarihi | 31 Temmuz 2019 |
Gönderilme Tarihi | 10 Ocak 2019 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 2019 Cilt: 52 Sayı: 2 |