Bir
milletin toplumsal hayatının ortak bir bilinci olan kültür; bir toplumun inanç,
fikir, sanat, görgü, gelenek ve maddî-mânevî değerlerinin bütününden
oluşmaktadır. Bu bakımdan kültürel şartlarla mevcudiyetini bulan şehir, devam
etmesini ve gelişmesini de kültüre borçludur. Şehir, sırf mekânsal
bazdatanımlanacak bir gerçeklik değil, aynı zamanda toplumsal ve kültürel bir
yapıdır. Zira fizikî bir oluşumu şehir haline getiren şey bizâtihi mânevî
kültür çevresidir. Çünkü kültürün ortaya konan ve apaçık gözlemlenebilen insanî
değerleri, vahiy kaynaklı ilahî dinlerle, medeniyet ilişkisi ayrı bir öneme
sahiptir. Dolayısıyla Kur'an-ı Kerim'de "medinî" kelimesi şehir ve
kasaba anlamında kullanılmış, çölde yaşayanlara da "Arab - A'râb" denilmiştir.
Bir yerde oturmak, ikâmet etmek mânâsına gelen ve "müdün" kökünden
türeyen "medine", ikâmet anlamına geldiğinden Hz. Peygamber'in
yerleştiği Yesrib şehrine, önce "Medine-i Resûl", sonra
"Medine" denilmesi şehir kavramına ayrı bir anlam kazandırmıştır.Zira
tarihî, kültürel, siyasal, idarî, iktisadî, malî olarak bütün olguları bir
arada tutan şehirler, temsil ettikleri medeniyetlerin özü gibidirler. Maalesef
artık günümüzde insanı ölçü alan şehir tasavvuru yok olmuştur. İnsana dâir
hasletler ölçü olmaktan çıkınca, şehir mekanikliğe ve tek düzeliğe mahkûm
edilmiştir. Bu tebliğimizde şehrin de insan gibi bir iskeleti, bedeni, ruhu ve
uzuvları olduğu üzerinde durulacak aynı zamanda din, medeniyet ve kültür
ilişkisi bağlamında şehir teması işlenecektir.
Birincil Dil | Türkçe |
---|---|
Bölüm | Araştırma makaleleri |
Yazarlar | |
Yayımlanma Tarihi | 25 Aralık 2018 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 2018 Sayı: 3 |