Bu Çalışmada esas itibariyle suç teorisinin en zor ve tartışmalı konularından bir olan olası kast ve bilinçli taksir ayrımı ele alınmaktadır. Çalışmada önce kast ve taksirin kanundaki tanımına ve olası kast - bilinçli taksir ayrımına ilişkin Alman suç teorisinde ileri sürülen görüşler kısaca değinilmektedir. Arkasından olası kast – bilinçli taksir ayrımında Alman suç teorisinde çeşitli görüşlerin ileri sürülmesine yol açan “Lederriemenfall/Deri Kemer Olayı” olarak meşhur olan olay ve bu olay ile ilgili Federal Yüksek Mahkemesinin kararı incelenmektedir. Daha sonra olası kast – bilinçli taksir ayrımında yine yoğun tartışmalara yol açan AİDS Olayı ile ilgili Federal Yüksek Mahkemenin kararı ve bu konudaki tartışmaları tekrar alevlendiren Berlin Yasadışı Araba Yarışı olayı ilgili Berlin Eyalet Mahkemesi Kararı ve Federal Yüksek Mahkeme kararı doktrinde ileri sürülen görüşler açsından değerlendirilmiştir.
Çalışmada karşılaştırma yapmak açısından olası kast – bilinçli taksir ayrımının tartışmalı olduğu üç Türk Yargıtay kararı örnek alınarak, bu kararlar, Alman doktrinde ileri sürülen görüşler ve Alman Federal Yüksek Mahkeme kararları ışığında incelenmiştir. Alman uygulamasının aksine, Türk uygulamasında öncelikle bilme unsuru açısından sıkıntılar bulunduğu görülmektedir. Kararlarda failin olay anındaki mevcut bilgisi dikkate alınmamıştır. Olası kast – bilinçli taksir ayrımı açısından isteme unsurunun varlığı ise Yargıtay kararlarında ve ilk derece mahkemesi tarafından neredeyse hiç tartışıma konusu yapılmadığı görülmektedir.
kast taksir olası kast- bilinçli taksir ayrımı yasadışı araba yarışları ve olası kast Lederriemen-Fall AİDS Olayı
Dieser Beitrag befasst sich im Wesentlichen mit einer der schwierigsten Fragen der Strafrechtslehre nämlich mit der Abgrenzung zwischen bedingtem Vorsatz und bewusster Fahrlässigkeit. Zunächst werden die Definitionen von Vorsatz und Fahrlässigkeit und die Abgrenzungstheorien in der deutschen Strafrechtslehre kurz dargestellt. Anschließend wird der berühmte “Lederriemenfall”, welche in der deutschen Strafrechtslehre als Ausgangsfall der Abgrenzungstheorien zwischen bedingtem Vorsatz und bewusster Fahrlässigkeit angenommen wird und die Entscheidung des Bundesgerichtshofes darüber untersucht. Danach wird die Entscheidung des Bundesgerichtshofes über den HIV-Fall, der wieder heftige Kontroverse über die Abgrenzung zwischen bedingtem Vorsatz und bewusster Fahrlässigkeit auslöste, der Berliner Raser Fall, der diesbezügliche Diskussionen wieder aufflammen ließ und die Entscheidung der ersten Instanz und des Bundesgerichtshofes unter Heranziehung der Strafrechtslehre analysiert.
Aus dem rechtsvergleichenden Aspekt werden in diesem Beitrag drei Entscheidungen des türkischen Kassationshofes, in denen die Abgrenzung zwischen bedingtem Vorsatz und bewusster Fahrlässigkeit umstritten ist, als Beispiel genommen und diese Entscheidungen werden unter Heranziehung der in der deutschen Lehre vertretenen Meinungen sowie der BGH Entscheidungen diskutiert. Die Erörterung der türkischen Fälle zeigt, dass im Gegensatz zur deutschen Praxis in den türkischen Entscheidungen vorerst die Feststellung des Wissenselements problematisch ist. Die tatsächliche Kenntnis des Täters bei Begehung der Tat wurde nicht hinreichend festgestellt. Über das Wollenselement wurde in den Entscheidungen kaum diskutiert.
This research mainly deals with one of the most difficult and controversial issues of criminal law, specifically; the distinction between "conditional intent" and "advertent negligence". In this research, the definition of "intent" and "negligence" of the German Criminal Code and the distinction between conditional intent and advertent negligence in German criminal theory will be examined. The renowned case titled "Lederriemenall" which leads discussions on the distinction between conditional intent and advertent negligence will be examined in terms of discussions in both doctrine and German Federal Court of Justice. After that the decision of the German Court of Justice about the HIV case, which has blazed a heavy dispute about the delimitation between conditional intent and advertent negligence, Berliner Car Race Case released another controversy to analyze the decision in consideration of the German Court of Justice and in German doctrine.
Based on comparative research, this research will include three decisions of the Turkish Court of Cassation, in which the distinction between conditional intent and advertent negligence are controversial. These examples and decisions will be discussed using the opinions represented in German doctrine and the BGH decisions. Contrary to German practice, Turkish controversial cases shows that the "knowledge element" of 'intention" is problematic in the practice. Moreover, the existence of "desire element" in terms of the distinction between eventual intent and culpable negligence has not been adequately discussed at both decisions on Trial Court and Turkish Court of Cassation.
Birincil Dil | Türkçe |
---|---|
Konular | Hukuk |
Bölüm | KAMU HUKUKU |
Yazarlar | |
Yayımlanma Tarihi | 29 Temmuz 2020 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 2020 Cilt: 24 Sayı: 3 |