Türklerin İslâmiyeti kabulünden sonra, samimî duygularla bu dine bağlanmaları ve bayraktarlığına soyunmaları, Türk hayatını “millet” olmaktan çok “ümmet” anlayışına göre şekillendirmiştir. Bu dönemde insan, “eşref-i mahlukat” olması bakımından değerlidir. İnsan sadece bir kuldur, yapacağı doğru ve yanlışlar işaret edilmiş; doğrunun mükâfatlandırılacağı, yanlışın cezalandırılacağı şeklinde hareket alanı sınırlandırılmıştır. “Dünya hayatı geçicidir, gerçek olan ahiret hayatıdır. Esas olan ahiret hayatında mutluluğu yakalamaktır. Bunun için kul olmanın sorumluluğu içinde yaşamak gereklidir.” şek¬lindeki bir hayat anlayışı, tam bir teslimiyeti gerektirir. Bu durum sa¬dece Türklere mahsus değildir. Dinî öğretileri esas alan toplumlarda hayatın her noktasında dinin gölgesi vardır.
Türklerin İslâmiyeti kabulünden sonra, samimî duygularla bu dine bağlanmaları ve bayraktarlığına soyunmaları, Türk hayatını “millet” olmaktan çok “ümmet” anlayışına göre şekillendirmiştir. Bu dönemde insan, “eşref-i mahlukat” olması bakımından değerlidir. İnsan sadece bir kuldur, yapacağı doğru ve yanlışlar işaret edilmiş; doğrunun mükâfatlandırılacağı, yanlışın cezalandırılacağı şeklinde hareket alanı sınırlandırılmıştır. “Dünya hayatı geçicidir, gerçek olan ahiret hayatıdır. Esas olan ahiret hayatında mutluluğu yakalamaktır. Bunun için kul olmanın sorumluluğu içinde yaşamak gereklidir.” şek¬lindeki bir hayat anlayışı, tam bir teslimiyeti gerektirir. Bu durum sa¬dece Türklere mahsus değildir. Dinî öğretileri esas alan toplumlarda hayatın her noktasında dinin gölgesi vardır.
Birincil Dil | Türkçe |
---|---|
Konular | Romantik Dönem Edebiyatı |
Bölüm | Makaleler |
Yazarlar | |
Yayımlanma Tarihi | 1 Mayıs 1999 |
Gönderilme Tarihi | 1 Ocak 1999 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 1999 Cilt: 1 Sayı: 2 |
This work is licensed under a Creative Commons Attribution-NonCommercial-NoDerivatives 4.0 International License.