Öz
Batı ilim dünyasında İslâm tarihyazıcılığının karakterini anlamamızı kolaylaştıracak ilmî çalışmaların nicelik ve nitelik itibarıyla ciddi bir seviye kazandığını söyleyebiliriz. İlk başlarda tarihsel eleştirel yöntemle yürütülen bu araştırmalarda tartışmaların odak noktasını, İslâm tarihinin erken dönemiyle ilgili tarihî kaynakların güvenilirliği konusu teşkil ederken, son zamanlarda klasik tarih kaynaklarında yer alan rivâyetlerin sıhhati ve tarihlendirilmesinden ziyade, modern veya post-modern teorilerden hareketle haberlerin kompoze ediliş şekli ile bununla iletilmek istenen mesaja ağırlık veren edebî eleştirel yaklaşımlar öne çıkmaya başlamıştır. Ulrika Mårtensson, Abdulkader I. Tayob ve Göran Larsson’un İbn Cerîr et-Taberî’nin tarihyazıcılığı üzerine yaptıkları çalışmalar, bu türden bir çabayı temsil etmektedir. Batı ilim geleneği içinde yetişmiş her üç araştırmacının göze çarpan müşterek özelliği, Ortaçağ İslâm tarihyazıcılığının modern tarih kuramları üzerinden okunup okunamayacağını sınamak istemeleri, spesifik olarak da Taberî’nin Târîhu’l-ümem ve’l-mülûk adlı eserinin literatür değeri ile tarihte vuku bulan olaylara ilişkin bize ne söyleyebileceğini ortaya koyma amacını taşımalarıdır.
Taberî gerek İslâm dünyasında gerekse Batı ilim çevrelerinde yoğun ilgi gösterilen Müslüman tarihçilerden biridir. Batı’da geçen asrın ikinci yarısından itibaren gerçekleştirilen çalışmalarda onun tarihçiliğinin salt haber arşivciliğine indirgenemeyeceği, bunu aşan bir değere sahip olduğu görüşü savunulmaya başlamıştır. Mårtensson, çağdaş Fransız tarihçi ve düşünür Michel de Certeau’nun söylem teorisinden hareketle, bir Ortaçağ Müslüman tarihçisi Taberî’nin tarihsel bilgi kuramı, ve bununla uyumlu bir referanslar sistemi ve bir toplum teorisine sahip olduğunu, tarihsel haber formlarını yaşadığı dönemin tartışmalı dinî, siyasî, iktisadî ve sosyal meselelerini yorumlama aracı olarak kullandığını, dolayısıyla eserinin bir derlemeden çok daha fazla değer taşıdığını ileri sürmüştür. Sosyal ve beşerî bilim perspektifini tarih araştırmalarına taşımaya çalışan Mårtensson, Taberî ve çağdaşı tarihçilerin sergilediği tarih yazıcılığını salt haber arşivciliği olarak görmek yerine, yaşadıkları devrin siyasî, sosyal ve iktisadî olaylarını okuma ve yorumlama faaliyeti olarak değerlendirmenin daha isabetli olacağı görüşündedir. Mårtensson’un bu çabasının, Ortaçağ İslâm tarihçiliğinin karmaşık yapısını çözümleme ve bu yolla yeni anlam katmanlarını ortaya çıkarma noktasında önemli olduğu söylenebilir.
Batı’da eğitim görmüş Müslüman tarihçi Tayob ise, Taberî’nin Târîh’indeki Cemel ve Sıffîn savaşlarıyla ilgili farklı rivâyet formlarından hareketle sahâbîlerin statüsü doktrinini analiz etmekte, onun Târîh’te tercih ettiği münferit rivâyetler arasında izlenebilir bir bağlantısallığın olduğunu ortaya koymaya çalışmaktadır. Tayob’a göre Taberî aynı tarihsel olayla ilgili birden çok ve birbiriyle çelişkili rivâyetlere yer vererek oluşturmak istediği imaja ters düşen rivâyet malzemesini nötrleştirmek istemektedir. Bunu bazen aynı rivâyeti tekrarlamak, bazen aynı rivâyeti farklı etki uyandıracak başka bir rivâyet grubunun içinde zikretmek bazen de kısa bile olsa kendi yorumunu ilave etmek suretiyle gerçekleştirmektedir.
Diğer bir araştırmacı Larsson ise Taberî’nin gerçekleştirdiği tarih projesini çağdaş tarihçi ve edebiyat eleştirmeni Hayden White’ın tarih anlayışı çerçevesinde irdelemektedir. Neticede Taberî’nin tarihle ilgili baş eserinin geçmişin tarafsız veya objektif anlatısı olamayacağı, geçmişi anlamak isteyen tarihçiler açısından büyük anlam taşıyan epistemolojik bir tavır sergilediğini ortaya koymuştur. Larsson, Taberî’nin tarihsel bilginin mahiyetine ilişkin fikirlerinin çağdaş tarihçilerin perspektifinden hala geçerliliğini koruduğuna dikkatimizi çekmektedir. Otantisite tartışmalarından ziyade rivâyetlerin kaynaklarda yer alış biçimine yoğunlaşan bu tür çalışmalar, fıkıh kaynaklarındaki ihtilafları andıracak şekilde birbiriyle çelişkili tarihsel rivâyetlerin arkasındaki yapıyı çözümlemede bize bir pencere açacağı gibi, görünüşte birbirinden kopuk gözüken parçaları birbirine bağlayacak noktaları yakalamamıza veya rivâyet tekrarlarının fonksiyonunu anlamamıza yardımcı olacaktır.