One of the topics of ‘ilm al-naḥw which deals with the syntax and the iʻrāb of the Arabic grammar, is ishtighāl. Ishtighāl is a term used for when a noun is mentioned first in a sentence, and then an āmil acts upon a pronoun referring to that noun, or upon a muḍāf in which the pronoun is the muḍāf ilayh and therefore cannot act upon the noun. Ishtighāl, in general terms means that āmil is preoccupied with the pronoun of the maf‘ūl, and it is one of the issues that classical naḥw scholars criticized most. This is because ishtighāl has many linguistic problems. Among these problems is that classical naḥw scholars belong to different schools and modern linguists have serious difference of opinions on āmil of the antecedent noun. Scholars of the Baṣra school suggested that the āmil is necessarily omitted whereas scholars of the Kūfa school emphasized that the āmil is not omitted but what makes the antecedent noun manṣūb is the āmil mentioned afterwards. In addition to this, there are even some scholars of naḥw who completely reject the existence of āmil in the case of ishtighāl and thinks that being marfū‘ or manṣūb of the antecedent noun is subject to intention of the addresser. Besides, some naḥw scholars evaluate ishtighāl as a special style. Another problem related to ishtighāl is about i‘rāb of the the antecedent noun. Classical naḥw scholars state that i‘rāb of the the antecedent noun is either marfū‘ or manṣūb. They classified i‘rāb of the the antecedent noun into five categories based on necessity (wujūb), option (tarjīḥ) and permissibility (jawāz). Based on our studies, we can say that it is permissible (jāiz) for this noun to be marfū‘ or manṣūb, since rules have exceptions within them, naḥw scholars have various opinions about the rules and there are different types of qirāat in verses that are used as evidence for necessity (wujūb) of being marfū‘ or manṣūb. This permissibility (jawāz) arises mostly from handling ishtighāl in terms of i‘rāb and ignoraning the meaning aspect. Although there is permissibility (jawāz) for i‘rāb of ishtighāl, the meaning necessitate the necessity (wujūb), since the meaing in which the antecedent noun becomes marfū‘ is not the same when it becomes manṣūb.
Another problem related to ishtighāl is its indication. The fact that scholars of naḥw in the classical period, except Ibn Maḍāʼ, recognizes assumption of āmil, led rhetoric scholars think that ishtighāl indicates ta’kīd and takhṣīṣ. On the other hand, the opposition of the last period linguists to the theory of ‘āmil in the case of ishtighāl has led them, unlike rhetoric scholars, to the idea that there is no ta’kīd nor takhṣīṣ in ishtighāl. According to them, being a manṣūb antecedent originates in that the addresser uses this noun for a specific aim such as emphasizing and underlying. This study emerges as a result of the aforementioned problems and the absence of a Turkish study about ishtighāl which is one of the main reasons for rejection of the theory of ‘āmil. This study consists of three parts. Firstly, ishtighāl is handled in general. The conceptualization process of ishtighāl, its definition and its elements and the rules for i‘rāb of the antecedent noun determined by naḥw scholars are in this part. In the second part, the opinions about the ‘āmil of the antecedent noun are systematically tackled under three titles. Third part evaluates ishtighāl over the verses of Qur’ān which are the basic source of Arabic grammar. As a result, there are eight examples for ishtighāl rules in Qur’ānic verses. These rules are addressed item by item and the verses that are the basis for these rules are interpreted.
Arap gramerinin söz dizimi ve i‘râb boyutunu ele alan nahiv ilminin konularından biri iştiğâldir. İştiğâl, bir ismin önce zikredilmesi ve isimden sonra gelen bir âmilin o isme ait bir zamirle veya o zamire muzâf olan bir isimle meşgul olup önce gelen isme tesir edememesidir. Genel bir ifadeyle âmilin, mefûlün zamiri ile meşgul olması anlamına gelen iştiğâl, klasik nahiv alimlerinin en çok eleştiriye tabi tutulduğu meselelerden biridir. Bunun nedeni iştiğâlin, içerisinde pek çok dilsel problemi barındırmasıdır. Söz konusu problemlerden biri, farklı ekollere mensup klasik nahiv âlimleri ve modern dilbilimcilerin iştiğâl bahsinde mütekaddim ismin âmili hususunda ciddi görüş ayrılıkları içinde olmalarıdır. Basra ekolü, âmilin vücûben hazfedildiğini savunurken Kûfe ekolü, iştiğâlde âmilin hazfedilmediğini belirtmiş ve mütekaddim ismi nasb edenin kendisinden sonra gelen âmil olduğunu ifade etmiştir. Mütekaddim ismin merfû ya da mansûb olmasını tamamen mütekellimin amacına bağlayıp iştiğâl konusunda âmil nazariyesini tamamen reddeden nahivciler de olmuştur. Bunun yanında iştiğâli özel bir üslup olarak değerlendiren dil âlimleri de mevcuttur. İştiğâle dair bir diğer problem ise mütekaddim ismin i‘râbı hakkındadır. Klasik nahiv âlimleri mütekaddim ismin i‘râbında merfû veya mansûb olmak üzere iki hüküm olduğunu belirtmişlerdir. Onlar, bu ismin merfû veya mansûb olmasını vücûbiyet, tercihlik ve câizlik üzerinden değerlendirerek mütekaddim ismin i‘râbını beş kısımda ele almışlardır. Ancak yaptığımız çalışmalar neticesinde kaidelerin kendi içlerinde istisnalar içermesi, nahiv âlimlerinin kaidelere dair farklı görüş beyan etmeleriyle mütekaddim ismin, merfû veya mansûb olmasının vücûbiyetine dair delil olarak getirilen ayetlerde farklı kıraatlerin olması sonucu bu ismin merfû veya mansûb gelmesi câiz görülmüştür. Mevzubahis câizlik, iştiğalin genel anlamda mana boyutunun göz ardı edilip daha çok i‘râb yönünden ele alınmasından kaynaklanmaktadır. Her ne kadar iştiğalin i‘râbında caizlik söz konusu olsa da mana i‘râbın vücûbiyetini gerektirmektedir. Çünkü mütekaddim isim merfû getirildiğinde kastedilen mana ile mansûb getirilirken kastedilen mana aynı değildir. İştiğâle dair bir diğer problem ise iştiğâlin delaleti sorunudur. İbn Madâ dışındaki klasik nahiv âlimlerinin âmil takdirine gitmeleri, belagat âlimlerini iştiğalin tekîd ve tahsîse delalet ettiği görüşüne sevk etmiştir. Buna karşın özellikle son dönem dilbilimcilerin iştiğalde âmil takdirini kabul etmeyip âmil nazariyesine karşı çıkmaları, belagat âlimlerinin aksine onları iştiğalde te’kîd ve tahsîsin olmadığına yönlendirmiştir. Onlara göre burada ismin mansûb mütekaddim olması mütekellimin bu isme önem verme, vurgu yapma vb. gibi özel bir amaç için kullanmasından kaynaklanmaktadır. Bu çalışmanın meydana gelmesinde yukarıda zikredilen problemlerin göz önünde bulundurulması ve üzerine bu kadar çok tartışmanın yaşandığı, ayrıca âmil nazariyesini reddetmenin başlıca sebeplerinden biri olan iştiğâle dair Türkçe yapılmış herhangi bir çalışmanın olmaması etkili olmuştur. Çalışma üç bölümden oluşmaktadır. Birinci bölümde iştiğâl genel hatlarıyla ele alınmaya çalışılmıştır. Burada iştiğâl teriminin kavramsallaşma sürecine, tanımına ve iştiğâlin rükünlerine değinilip ardından mütekaddim ismin i‘râbına dair nahiv âlimleri tarafından konulan kaidelere detaylı bir şekilde yer verilmiştir. İkinci bölümde mütekaddim ismin âmili hakkında ortaya atılan görüşler üç başlık altında toplanarak sistematik bir şekilde ele alınmaya çalışılmıştır. Üçüncü bölümde ise iştiğâl, Arap dil kaidelerinin temel dayanağını oluşturan Kur’ân ayetleri üzerinden değerlendirilmeye tabi tutulmuştur. Bu değerlendirmenin neticesinde iştiğâle dair konulan kâidelerden Kur’ân’da sadece sekizine ait örneklere rastlanmıştır. Bu mevcut kaidelerden her biri maddeler halinde zikredilmiş ve bu maddelere örneklik teşkil eden ayetler, irâb ve mana açısından yorumlanmaya çalışılmıştır.
Birincil Dil | Türkçe |
---|---|
Konular | Din Araştırmaları |
Bölüm | Araştırma Makaleleri |
Yazarlar | |
Erken Görünüm Tarihi | 22 Haziran 2022 |
Yayımlanma Tarihi | 30 Haziran 2022 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 2022 Sayı: 18 |
Amasya İlahiyat Dergisi-Amasya Theology Journal Creative Commons Alıntı-GayriTicari-Türetilemez 4.0 Uluslararası Lisansı ile lisanslanmıştır.