Studies on Islamic philosophy have long engaged with questions about the nature, scope, and historical continuity of the discipline. These inquiries often challenge or reaffirm conventional narratives about the temporal and thematic boundaries of Islamic philosophical thought. A significant portion of these debates revolves around the assertion that Islamic philosophy began with al-Kindī and ended with Ibn Rushd, a view that continues to shape the epistemological assumptions of both Western and Islamic scholarship. However, the manuscript tradition, particularly in post-classical and early modern periods, offers substantial evidence that calls for a reassessment of this linear and restrictive account. This study proposes a systematic literature analysis of Islamic philosophy manuscripts housed in the Amasya Beyazıt Manuscript Library (ABML), one of the richest repositories of Ottoman-era intellectual production. The library holds 4,351 cataloged manuscripts, of which 49 are directly associated with Islamic philosophy. These manuscripts comprise various textual genres, including risāla (treatise), sharḥ (commentary), ḥashiya (gloss), and taʿlīq (annotation). A genre-based classification of these texts allows an analytical understanding of how philosophical ideas were transmitted, reinterpreted, and elaborated across generations. By focusing on genre, authorship, and thematic content, the study identifies patterns of philosophical activity and the sustained relevance of certain foundational texts. For example, the prevalence of numerous commentaries and glosses written on works such as Hidayat al-Ḥikma demonstrates that, in the post-Ibn Sīnā period, intellectual engagement had become an established tradition. Moreover, the presence of commentaries on fields such as logic, metaphysics, and epistemology among these 49 manuscripts indicates that Islamic philosophy did not come to an end; rather, it continued in an established manner within the culture of madrasas and manuscript production. The significance of this research lies not only in mapping the intellectual activity within a particular manuscript corpus, but also in critically questioning, at a literal level, the historical closure that is often imposed on Islamic philosophy. It emphasizes the importance of manuscript-based studies in offering a more nuanced, accurate, and temporally extended understanding of the Islamic philosophical tradition.
Islamic Philosophy Manuscript Tradition Sharḥ and Ḥashiya Taʿlīq and Commentary Culture Amasya Beyazıt Manuscripts Library.
İslam felsefesi üzerine yapılan çalışmalar, uzun süredir bu disiplinin doğası, kapsamı ve tarihsel sürekliliğiyle ilgili sorular etrafında şekillenmektedir. Bu tür sorgulamalar, genellikle İslam felsefi düşüncesinin zamansal ve tematik sınırlarına dair yerleşik anlatıları sorgulamak veya bu anlatıları yeniden teyit etmek amacı taşır. Bu tartışmaların önemli bir kısmı, İslam felsefesinin el-Kindî ile başladığı ve İbn Rüşd ile sona erdiği yönündeki görüş etrafında dönmektedir. Bu yaklaşım hem Batı’da hem de İslam dünyasında yapılan araştırmaların epistemolojik kabullerini halen etkilemeye devam etmektedir. Ancak özellikle klasik sonrası ve erken modern dönemlerdeki yazma eser geleneği, bu doğrusal ve sınırlayıcı anlatının yeniden değerlendirilmesini zorunlu kılacak nitelikte önemli veriler sunmaktadır. Bu çalışma, Osmanlı entelektüel üretiminin en zengin kaynaklarından biri olan Amasya Beyazıt Yazma Eser Kütüphanesinde yer alan İslam felsefesi yazmaları üzerine sistematik bir literatür analizi önermektedir. Kütüphanede toplam 4,351 kataloglanmış yazma eser bulunmakta olup, bunlardan 49’u doğrudan İslam felsefi konusuyla ilişkilidir. Söz konusu yazmalar, risale, şerh, haşiye ve taʿliḳ gibi farklı metin türlerini temsil etmektedir. Bu metinlerin türe dayalı olarak sınıflandırılması, felsefi düşüncenin nesiller boyunca nasıl aktarıldığını, yeniden yorumlandığını ve geliştirildiğini analitik biçimde anlamamıza imkân tanımaktadır. Bu çalışma, söz konusu yazmaların türsel özelliklerine, müelliflerine ve tematik içeriklerine odaklanarak felsefi faaliyetin örüntülerini ve bazı kurucu metinlerin süreklilik arz eden önemini ortaya koymayı amaçlamaktadır. Örneğin, Hidayetü’l-Hikme gibi eserler üzerine yazılmış çok sayıda şerh ve haşiyenin yaygınlığı, İbn Sîna sonrası dönemde de süregelen canlı düşünce geleneğine işaret etmektedir. Ayrıca bu 49 yazma arasında mantık, metafizik ve bilgi teorisi gibi alanlara dair şerhlerin varlığı, İslam felsefesinin sona ermediğini; bilakis medrese ve yazma eser kültürüne yerleşik bir şekilde devam ettiğini göstermektedir. Bu araştırmanın önemi, yalnızca belirli bir yazma külliyatı içindeki entelektüel faaliyeti haritalandırmasında değil, aynı zamanda İslam felsefesi üzerine sıklıkla dayatılan tarihsel kapanışı literal düzeyde sorgulamasında yatmaktadır. Çalışma, yazma eserlere dayalı araştırmaların, İslam felsefe geleneğine dair daha incelikli, daha doğru ve zamansal olarak daha geniş bir bakış açısı sunduğunu vurgulamaktadır.
| Birincil Dil | İngilizce |
|---|---|
| Konular | İslam Felsefesi |
| Bölüm | Araştırma Makalesi |
| Yazarlar | |
| Erken Görünüm Tarihi | 27 Kasım 2025 |
| Yayımlanma Tarihi | 27 Kasım 2025 |
| Gönderilme Tarihi | 7 Ağustos 2025 |
| Kabul Tarihi | 21 Kasım 2025 |
| Yayımlandığı Sayı | Yıl 2025 Sayı: 26 |
Amasya İlahiyat Dergisi-Amasya Theology Journal ile lisanslanmıştır.