Michel Foucault, kendi ifadesiyle, bir düşünce sistemleri tarihçisidir. Burada tarihçilik klasik anlamın dışına taşar ve nedenselcilik, ilerlemecilik ve sürekliliklere bağlanan tarih kavrayışından kendini özgün bir biçimde ayırt eder. Deliliğin klasik çağdaki tecessümü bir zamanlar mümkün olan akıl ve delilik arasındaki iletişimi ilga eder. Delilik ve anormallik sadece dışlayıcı, olumsuzlayıcı bir iktidar söylemi etrafında anlaşılamaz, asıl olarak kurucu bir işlevi de vardır. Akıl ve akıldışı, geleneksel batı metafiziğinin özdeşlik ve başkalık mantığı dairesinde başkalığın yalnızca aynının özdeşliğinin onaylanması, aynının ebedi geri dönüşü, bağlamında hiyerarşik bir ikilik olarak kurulur. Dolayısıyla Foucault bu mantığın, özdeşlik ve başkalık hiyerarşisinin dışında başka bir mantık, “farkı fark olarak” deneyime açan bir mantık, arayışındadır. Bu nedenle Foucault ilkin bir sınır ihlalinin mümkün olup olmadığı sorusuna, sonrasında ise sınır ihlalinin bir sınır varsayımına dayanmasını göz önünde bulundurarak bir “dışarı” arayışına yönelir. Bu yöneliş ifadesini edebiyat ve delilik arasındaki yakınlıkta bulur. Bu çalışmada, öncelikle, deliliği bir “eser yokluğu” olarak ele alan Foucault’nun, Deliliğin Tarihi’inde ifadesini bulan, “sessizliğin arkeolojisi”nin aradığı “aklın dilinin beri tarafı”nın imkânı üzerinde durulacaktır. Ardından, Foucault’nun bu arayış dolayısıyla temellendirmeye çalıştığı bir dış-dışarı düşüncesinin vardığı ufka odaklanılacaktır. Bu çalışmanın son uğrağı bu yönelimin, edebiyat ve delilik deneyimlerinin yakınlığında açığa çıkan deneyimin, imkânı üzerine temellenmiştir.
Birincil Dil | Türkçe |
---|---|
Bölüm | Araştırma Makalesi |
Yazarlar | |
Yayımlanma Tarihi | 16 Mart 2015 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 2013 Cilt: 1 Sayı: 1 |
Anemon Muş Alparslan Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi Creative Commons Atıf-GayriTicari 4.0 Uluslararası Lisansı (CC BY NC) ile lisanslanmıştır.