Tarih boyunca Arapça dinî ilimlerin ana dili olarak kabul edilmiş, bu ilim dallarıyla ilgili eserlerin büyük çoğunluğu bu dil ile kaleme alınmıştır. Âlimler dilin gerekliliğini ifade için, “Vacibin kendisiyle tamam olduğu şeyde vaciptir” sözünü bir ilke olarak kabul etmişlerdir. Yani, dinî ilimlerin temel iki kaynağı Kur’ân ve sünneti anlamak vacip ise, bunların anlaşılmasına vesile olan Arapçayı bilmek, bu iki kaynağı anlamaya çalışan ve bunlardan hüküm çıkaran alimler için vaciptir. Tefsir her şeyden önce Arapça indirilmiş olan Kur’an metninin anlaşılmasıdır. Bu da kitabın indiği dili sarf, nahiv ve belâgat yönleriyle bilmeyi gerektirir. Bu makalede belâgat ilminin konularından kinâye sanatının Kur’ân’ı tefsir ederken sağladığı mana zenginliği, lafız ve mana açısından bu sanatın tefsire yansımaları özellikle cinsel mevzuların anlatıldığı âyetler özelinde incelecektir. Bu konuyla ilgili âyetlerin özellikle seçilmesi, ailevî ilişkilerin zikredildiği âyetlerde sarih lafızlar yerine kinaî lafızların tercih edilmesidir. Bu tercihin neden ve hikmetleri nelerdir? Kinâye sanatının âyetlerin mana dünyasına etki ve katkısı nasıl olmuştur? Müfessirler bu âyetlerdeki kinâyî lafızları tefsirlerine nasıl yansıtmışlardır? İşte bu makalede bu sorulara cevap aranacaktır.
Birincil Dil | Türkçe |
---|---|
Konular | Arap Dili ve Belagatı |
Bölüm | Araştırma Makalesi |
Yazarlar | |
Yayımlanma Tarihi | 24 Nisan 2024 |
Gönderilme Tarihi | 14 Mart 2024 |
Kabul Tarihi | 3 Nisan 2024 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 2024 |
Akademik Platform İslami Araştırmalar Dergisi Creative Commons Atıf-GayriTicari 4.0 Uluslararası Lisansı (CC BY NC) ile lisanslanmıştır.