Osmanlı İmparatorluğu’nda devletçilik anlayışı hakimdir ve özel
kesim gelişememiştir. Bu durum, özel kesimin zenginliğinin kamusal alanda
sosyal amaçlı olarak kullanımı zorunluluğunu ortaya çıkarmıştır. Bu ihtiyacın
karşılanması için de vakıf kurumunun oluşturulduğu gözlenmektedir. Özel
kesim gelişemediğinden işletmeler küçük boyutta kalmıştır ve bu küçük
işletmelerin finansman ihtiyaçlarının karşılanabilmesi için de vakıf sistemi
içinde para vakıfları ortaya çıkmıştır. İslami anlayış faizi haram kıldığından para
vakıflarına, faiz gelirlerinin sosyal amaçlarda kullanılması koşulu ile XVI.
yüzyılda izin verildiği gözlenmektedir. Bu bildirinin inceleme yüzyılı olan
XVIII. yüzyılın sonlarında beş yüz dolayında para vakfının Osmanlı ekonomisi
içinde yer aldığı anlaşılmaktadır. Yani para vakıfları uygulamaları, Osmanlı
vakıf düzeni içinde hızlı bir gelişme göstermiş ve kredileri ile Osmanlı
ekonomisine destek olmuştur.
Faiz oranlarının belirli seviyenin üzerine çıkamaması, faiz gelirlerinin
sosyal amaçlar için kullanılma zorunluluğu gibi nedenler para vakıflarının hem
kuruluş prosedürünün önemini ve hem de faaliyetlerinin denetlenmesi
zorunluluğunu öne çıkarmıştır. Bunlardan ilk sorunun, yani kuruluş prosedürü
konusunun, vakıf kuruluş belgesinin (vakfiye) hazırlanması ve tescilinin hukuki
bir düzen içinde yapılması ile çözüldüğü gözlenmektedir; para vakfı
faaliyetlerinin izlenmesi ve denetlenmesi konusunun ise, muhasebe
uygulamalarından yararlanılarak çözülebildiği görülmektedir.
Osmanlı’da bilinen muhasebe yöntemi, merdiven yöntemi denilen,
devlet muhasebesi için kullanılan bir yöntemdir. Vakıfların muhasebesinde de
bu yöntemden yararlanılmıştır. Ancak, para vakıflarının muhasebe ihtiyacı,
devlet muhasebesinden farklıdır ve daha çok bir finans kurumu muhasebesine
ihtiyaç duyulmaktadır. Ama Osmanlı muhasebecileri merdiven yöntemi dışında
bir muhasebe yöntemi bilmedikleri için, para vakıflarında da merdiven
yönteminden yararlanmak zorunluluğu ortaya çıkmıştır. Nitekim merdiven
yönteminden bu vakıfların muhasebelerinde asırlar boyu yararlanılmıştır. Ama
bu yararlanma, kimi zaman yöntemin ilkelerinden taviz verilerek, kimi zaman
da muhasebe uygulamalarında ayrıntılara fazla girilmeyerek
gerçekleştirilebilmiştir. Esasen bu bildirinin zaman boyutunu oluşturan XVIII.
yüzyıl sonları, merdiven yönteminin artan ihtiyaçları karşılamada giderek
zorlandığı bir zaman dilimi özelliğini taşımaktadır. Nitekim, 1839 yılında ilan
edilen Tanzimat Fermanı ile Osmanlı kurumlarında çağdaşlaşma süreci
başlayınca, yeni bir muhasebe yöntemi arayışlarının önem kazanmaya başladığı
ve XIX. yüzyılın ikinci yarısında (1879) merdiven yönteminin bırakılarak çift
yanlı kayıt yöntemine geçildiği gözlenmektedir.
Birincil Dil | tr;en |
---|---|
Bölüm | Makaleler |
Yazarlar | |
Yayımlanma Tarihi | 30 Temmuz 2012 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 2012 Cilt: 26 Sayı: 3-4 |