İnsanlığın ilk dönemlerinden beri iki soyut kavram olan yönetim ve inanç, eskiçağ tarihi boyunca bir arada düşünülmüştür. Yerleşik yaşamın başlangıcından sonra, temel üretimi tarım veya göçebe hayvancılık olan tüm toplumlar yönetimi, inancın bir parçası haline getirmişlerdir. Toplumun en üstünde konumlanan yönetenler, insanların inandığı tanrı veya tanrılara olan bağlılığı kullanarak kendilerine olan itaati sağlamaya çalışmışlardır. Yönetenler, hâkimiyetleri altında olmayanların itaatini kılıç ile temin ederken yönettiklerinin sadakatini ise tanrıların kendisine verdiğini iddia ettiği kutsallık ile sağlamışlardır. Yöneticilerin, tanrılar tarafından seçilmiş olduğu iddiası, Eski Türk toplumlarında Kut anlayışı ile sembolleştirilirken, Mezopotamya’da kralların tanrısal yakınlığı ile kutsallık kazandığına inanılmıştır. Her iki toplumun birbirinden farklı yaşayış biçimlerine rağmen yönetimin bir parçası olan kutsallık iddiası oldukça benzerdir. Günümüzde tanrısal kökenli siyasi egemenlik olarak tanımlanan bu kavram ile her iki toplumda binyıllarca yönetilenlerin sadakati sağlanmıştır. Topluma düzen ve zenginlik getirip kaosu uzaklaştırdığı müddetçe iş gören tanrısal kökenli siyasi egemenlik anlayışı son yüzyılda yavaş yavaş ortadan kalkmaya başlamıştır. Bu çalışma temelde tanrısal kökenli siyasi egemenlik tasavvurunun Eski Türk toplumlarında ve Mezopotamya’da nasıl geliştiğini açıklamayı amaçlamıştır. Çalışmanın temel problematiği ise bu iki toplumun sahip olduğu yaşayış farklılıklarına rağmen yöneticilerin tanrısal seçilmişliğinin benzeyişlerinin neden kaynaklandığına cevap aramaktır. Çalışmada Türklerin en eski yazılı metinlerinden olan Orhun yazıtları ile Mezopotamya’daki çivi yazılı metinler temel referans kaynağı olarak kullanılmıştır.
Birincil Dil | Türkçe |
---|---|
Bölüm | Makaleler |
Yazarlar | |
Yayımlanma Tarihi | 20 Ocak 2021 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 2021 Sayı: 70 |