A.B.D’ de kıta ötesinde Protestan inancını yaymak üzere kurulan ABCFM adlı misyoner teşkilatı Osmanlı ülkesinde kısa zaman içinde gayrimüslim tebaa ile yakın ilişkiler kurarak farklı alanlarda emek yoğun bir çalışma içine girmişlerdir. Osmanlı topraklarında çalışan misyonerlere göre kendini yönetme kabiliyeti olmayan Müslüman Türkler hakimiyetleri altındaki gayrimüslimleri insani ve etik değerlerle bağdaşmayacak uygulamalarla asimile ederek baskı ve işkenceyle idare etmişlerdir. Ayrıca yönetimleri altında bulunan İslam dışı dinlere mensup olan insanları da manipüle ederek kendi “şeytani” amaçlarına hizmet etmelerini sağlamışlardır. Öte yandan Hıristiyan din adamları da kendi cemaatlerini “doğru yola sevk etmeyerek” Müslüman idarecilerin arzu ettikleri şekilde “gerçek inanca” zarar vermişlerdir. Kökleri Hıristiyan olan Osmanlı tebaasının ruhlarını kurtarmak ve İsa’nın dünyaya tekrar geleceği zaman bizzat kuracağı Evrensel Kilise’nin teşekkülüne ön hazırlık yapmak iddiası ile Protestan misyonerlerin, hizmet vereceği sahadaki zorlayıcı ve kimi zaman da engelleyici gerçeklikler onları amaçlarından vazgeçirmemiştir. Kilise taşıdığı maddi ve manevi anlamı ile cemaatin sembolüdür. Bu nedenle kilise bir cemaatin mutlaka olması gereken parçasıdır. Her tebliğci kendi özel hayatıyla ve kamusal yaşamdaki varlığıyla kilisenin önderi gibi cemaatine örnek olmalıdır. Misyoner görevi süresince ne yaşarsa yaşasın büyük mekanizmanın küçük bir çarkı olduğunu unutmamalıdır. Nihai amacın kutsallığı yaşanabilecek her türlü kötülüğe karşı manevi koruyucu olacaktır.
The ABCFM, a missionary organisation established in the USA to spread the Protestant faith across the continent, established close relations with non-Muslim subjects in the Ottoman Empire in a short time and engaged in labour-intensive work in different fields. According to the missionaries working in the Ottoman lands, Muslim Turks, who were incapable of self-government, assimilated the non-Muslims under their rule with practices incompatible with humanitarian and ethical values and managed them with oppression and torture. They also manipulated people belonging to non-Islamic religions under their rule and made them serve their own "evil" purposes. On the other hand, the Christian clergy did not "guide their congregations to the right path" and thus damaged the "true faith" as desired by the Muslim rulers. With the claim to save the souls of the Ottoman subjects, whose roots were Christian, and to prepare the way for the formation of the Universal Church that Jesus himself would establish when he would come to earth again, Protestant missionaries were not deterred from their goals by the challenging and sometimes obstructive realities in their field of service. The church is the symbol of the community with its material and spiritual meaning. For this reason, the church is a necessary part of a community. Every missionary should be an example to his congregation as a leader of the church with his private life and his presence in public life. Whatever the missionary experiences during his mission, he must not forget that he is a small cog in the great mechanism. The sanctity of the ultimate goal will be the spiritual protector against any evil that may be experienced.
Birincil Dil | Türkçe |
---|---|
Konular | Yakınçağ Tarihi (Diğer) |
Bölüm | Makaleler |
Yazarlar | |
Erken Görünüm Tarihi | 9 Kasım 2024 |
Yayımlanma Tarihi | |
Gönderilme Tarihi | 4 Ekim 2024 |
Kabul Tarihi | 9 Kasım 2024 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 2024 Cilt: 11 Sayı: 5 |
По всем вопросам приема статей и выпуска очередных номеров обращаться в редакцию соответствующего журнала