Bu konuşmada önce Yavuz’a karşı içimde gizli kalan bir vicdan azabını dile getirmem gerekiyor. Ben üniversiteden ayrıldığımda kürsümün iki hocası, Bahri Savcı ve Cem Eroğul görevden alınmıştı. Aynı gün Mülkiye Dekanı’nın, dekan yardımcılarının ve bu arada Tuncer Bulutay gibi başka Mülkiye hocalarının da görevlerine son verilmişti. Bu haksızlığa dayanamayıp istifa ettikten sonra, Anayasa Hukuku kürsüsünün ağırlığı Yavuz Sabuncu’nun üzerine yıkıldı. Muammer Aksoy Hoca zaten çok daha önce siyasete atılmak üzere Mülkiye’den ayrılmıştı. Bir süre sonra Mümtaz Hoca da siyasete geçince Yavuz’un üstündeki ağırlık dayanılmaz boyutlara ulaştı. Ama ben Yavuz’un bundan yakındığını hiç duymadım. Bu ağır yükü hiç yüksünmeden ve sitem etmeden taşıdı. Şimdi biliyorum ki o benden çok daha dirençli ve güçlüydü. Yavuz, hepimize şaşırtacak boyutta geniş bir bilgi birikimine sahipti. Adeta canlı bir ansiklopedi gibiydi. Bu bilgi hazinesinden titizlikle süzülmüş, her satırı özenle seçilmiş ürünler verdi. Ama asıl bu ürünlerin giderek zenginleşeceği ve anayasa ve siyasal yaşama büyük katkılar sağlayacağı bir zamanda onu kaybettik. Acımızı dayanılmaz kılan budur. Yavuz’un beni en çok etkileyen özelliği, sahip olduğu keskin gözlem yeteneği ve yer yer iğneleyici bir ironiye kayan eleştirel bakış açısı olmuştur. İnsanı uyaran ve alışılmışı sorgulayan ve her zaman özgürlük ve demokrasi yönünde işleyen bir özelliktir bu. Onun bu özelliğine başvurma ihtiyacını hep hissetmişimdir ve her zaman da gerekli uyarıları almışımdır. İşte Yavuz’un bıraktığı en büyük boşluk, bu özelliktir. Onun yerini doldurmak pek kolay değildir. Arayacağımız bir başka özelliği daha var ki ona rastlamak artık giderek güçleşiyor: Dürüst ve güvenilir bir dost; tarihin güzelliklerinden süzülen ince bir zevkle bezenmiş bir yaşam biçimi ve böyle bir yaşama olan özen ve tutku
Birincil Dil | Türkçe |
---|---|
Bölüm | Araştırma Makaleleri |
Yazarlar | |
Yayımlanma Tarihi | 1 Mart 2007 |
Gönderilme Tarihi | 31 Temmuz 2014 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 2007 Cilt: 62 Sayı: 03 |