Kurulduğu günden itibaren siyasi, iktisadi ve sosyal bütünleşme yolunda büyük ilerlemeler kaydeden Avrupa Birliği (AB), yirmi birinci yüzyılın başında kıtayı birleştirme ve dönüştürme hedefleri çerçevesinde tarihi bir dönüm noktasına ulaşmıştır. Tüm süreç boyunca, Birliğin daha etkin ve daha şeffaf bir yapıya kavuşturulması için atılan adımların başında kurucu antlaşmaların yenilenmesi ve anayasallaşma girişimleri gelmektedir. Bu çerçevede, 2005 Mayıs ve Haziran’ında Fransa ve Hollanda referandumlarında reddedilen Anayasal Antlaşma sonrasında üye ülkelerin farklı kaygılarına yanıt verecek şekilde hazırlanan ve AB’nin işleyiş mekanizmalarında önemli değişiklikler öngören Lizbon Antlaşması, 13 Aralık 2007 tarihinde imzalanmış ve yürürlüğe girebilmesi için üye ülkelerin onayına sunulmuştur. Genişlemiş AB’nin işleyişine yasal bir çerçeve sunmayı hedefleyen Antlaşma’nın başlıca amaçları AB’de demokrasinin güçlendirilmesi, iç dinamiklerin kuvvetlendirilmesi, kurumsal ve yapısal sorunların çözülerek Birliğin uluslararası alanda etkin ve etkili bir aktör haline getirilmesidir. Ancak, Antlaşma’nın onay sürecinde farklı ülkelerde yaşanan zorluklar ve 12 Haziran 2008’de İrlanda referandumundan gelen “Hayır” oyu daha güçlü, daha şeffaf ve daha demokratik Avrupa açılımlarına bir darbe indirerek, Avrupa bütünleşme çabalarının geleceği ile ilgili kuşkuların doğmasına neden olmuştur. İrlanda’nın ikinci referandumu yapacağı tarih olarak belirlenen 2009 Sonbaharı, hem Lizbon Antlaşması’nın hem de AB’nin geleceğini belirleyecek kritik bir tarih olarak önümüzde durmaktadır
Since its foundation, the European Union (EU) has made significant progress in its political, economic and social integration processes and reached to a historical turning point at the beginning of the 21st century in terms of its deepening aspirations. The rewriting of the founding treaties and the constitutionalisation initiatives have emerged as the main instruments to transform the Union into a more effective and transparent structure in the new century. In this framework, after the rejection of the Constitutional Treaty in the French and the Netherlands referendums in May and June 2005 respectively, the Treaty of Lisbon was initiated to meet various concerns of the member states and to change the working mechanisms of the EU in a considerable way. As providing the legal framework for the smooth functioning of an enlarged Union, the Treaty was signed on December 13, 2007 and submitted to the member states for ratification processes. It aims at solving institutional and structural problems of the EU, strengthening its democracy and making the EU an effective actor in the international arena. However, the difficulties in the ratification procedures of the member states and the “No” vote of the Irish referendum on June 12, 2008 constituted a setback for the creation of a more powerful, transparent and democratic EU and caused some doubts about the future of further integration. In this framework, Fall 2009, which is fixed as the date of the second Irish referendum, seems as critical time period to determine not only the future of the Treaty of Lisbon but also that of the EU
Diğer ID | JA75YP24GV |
---|---|
Bölüm | Araştırma Makalesi |
Yazarlar | |
Yayımlanma Tarihi | 1 Aralık 2008 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 2008 Cilt: 34 Sayı: 2 |