Öz
Sosyoloji, psikoloji ve felsefe gibi farklı disiplinlerde kendine yer bulan aşk kavramı,
partnerin seçimini belirleyen duygu; insanı belirli bir nesneye veya diğer bir insana bağlayan
gönül bağı; yakınlık, bağlılık ve tutku üçlüsünün bileşeni şeklinde tanımlamalara sahiptir. Nasıl
ki fizyolojik veya güvenlik gereksinimleri yaşamın devamı için vazgeçilmezse aynı şekilde
aidiyet/ait olma ve sev(il)me de olmazsa olmaz temel insani gereksinimlerdir. Ait olma ve
sev(il)meyi diğerlerinden ayıran ise bunların psikolojik gereksinimler olmalarıdır. Aşk da bu
psikolojik gereksinimler arasında değerlendirilir. Batı geleneğinde arkadaşlık/dostluk sevgisi
(philia), sex (libido), ötekinim refahı için adanmış sevgi (agape/caritas) ve eros olmak üzere
genel olarak dört çeşit aşk söz konusudur. Bunlar arasında eros daha yüksek varlık ve ilişki
biçimine göndermede bulunur. Aynı zamanda varoluşsal bir karakter taşıyan bu aşk biçimi/eros,
yaşamı anlamlandıran, ona ruh veren ve biçimlendiren itici bir güce sahiptir. Modernliğin
gelişimine paralel kitlesel bir fenomene dönüşen aşk, yazınsal dünyada vazgeçilmez öğelerden
biri haline gelmiştir. Öyle ki Goethe’den (Genç Werther’in Acıları) Schiller’e (Kabale und Liebe),
Zweig’dan (Bir Kadının 24 Saati, Bilinmeyen Bir Kadının Mektubu) H. Böll’e Katharina Blum’un
Çiğnenen Onuru) kadar birçok yazarda aşk, yapıtların merkezine yerleşmiştir. Natüralizm
akımının başat yazarlarından Gerhart Hauptmann’ın Sevgili Wanda adlı romanının da konusu
aşktır. Bu çalışmanın amacı yazarın romanında kadın ve erkek cephesinde aşkı nasıl
kurguladığını tespit etmektir.