Tarihî süreç içinde kurulan Hun, Göktürk ve Uygurların yanı sıra islamî dönemdeki
Karahanlılar, Gazneliler, Selçuklular, Altınordu, Timurlular ile Osmanlılara kadar uzanan çizgide
Türk devletlerinin pek çoğunda eğitim ve öğretime yönelik sistemli ve bilinçli bir yaklaĢımdan
söz etmek mümkündür. Selçuklu Devleti zamanında kurulan Nizamü‟l-mülk medreseleri ile
Anadolu Selçukluların dönemindeki Konya, Kayseri ve Sivas‟ta açılan medreseler, gerek
devrindeki bilimsel çalıĢmalarıyla gerekse mezunları ile yaygın bir Ģöhrete ulaĢmıĢtır. Osmanlı
döneminde ise I. Orhan döneminde ilk defa Ġznik Medresesiyle baĢlayan baĢarılı yükseköğretim
kurumları tesis etme anlayıĢı, Fatih ve Süleymaniye Medreseleriyle zirveye ulaĢmıĢtır. Özellikle
Kanuni Sultan Süleyman döneminde medreselerde yaĢanan geliĢmeler dikkate değerdir. Darü‟ttıbb
adını alan Darü‟Ģ-Ģifa Medresesi ve Darü‟l-hadisle birlikte, matematiğin öğretilmesi için dört
yeni medrese daha kurulması, Osmanlı Devletinde bilime ve dolayısıyla da eğitime verilen
önemin en açık göstergeleri olarak kabul edilebilir. Ancak XVI. yüzyıldan itibaren, medreselerde
pozitif bilimler ihmal edilmiĢ, öğretim programları tamamen kendisini tekrar eden dinî bir nitelik
kazanmıĢtır. Geleneksel medrese sisteminden kopuĢun ilk belirtisi sayılan Mühendishane-i
Bahr-i Hümayun 1773 yılında kurulmuĢ ve burası yükseköğretim sisteminin değiĢiminde önemli
bir kırılma noktası olarak kabul edilmiĢtir. XIX. yüzyılda ciddi olarak hissedilen fikri dönüĢüm
arzusu, Osmanlı Devletinde de bir arayıĢa neden olsa da, uzun süren savaĢlar, isyanlar, toprak
kayıpları, ekonomik çöküĢ gibi sebepler yüzünden Batılı ülkelerdeki gibi bir üniversiteleĢmeden
söz etmek mümkün görünmemektedir. Daha sonra Darü‟l-fünûnun kurulması kararlaĢtırılmıĢ,
fakat bu hedef planlanan tarihten on yedi yıl sonra 1863 yılında, gerçekleĢtirilebilmiĢtir. Ancak,
1865 yılında çıkan yangında Darü‟l-fünûnun binasının yanarak ortadan kalkması, eğitime ara
verilmesine sebep olmuĢ, yeniden öğrenim hizmetine devam edilebilmesi için 1870 yılını
beklemek gerekmiĢtir. Darü‟l-fünûn, fiziki yapı, öğretim program ve elemanları ve öğrenci profili
ile hepsinden önemlisi uygulama fikri ve bilimsel üretim bakımından henüz Batılı ülkelerle
yarıĢabilecek durumda değildir. 1915 yılında sistemin yapısına dahil edilen yabancı öğretim
elemanlarından sonra yaĢanan diğer bir önemli geliĢme de 1920 yılında “araĢtırma
enstitüleri”nin kurulması olmuĢtur. Bu ikili yapı Cumhuriyet dönemine kadar varlığını
sürdürmüĢtür.
Bu makalede, tarihi geliĢim çizgisi içinde Türk Yükseköğretim Kurumları dönemlere
ayrılarak incelenmiĢ, olumlu ve olumsuz yönler, baĢarılar ve baĢarısızlıklar objektif bir bakıĢ
açısıyla ortaya konulmaya çalıĢılmıĢtır. Burada temel olarak, eski ile yeni öğretim kurumlarının
bilimsel zihniyet farkı yaratıp yaratmadıkları irdelenmiĢtir. Dârü‟l-fünûndan üniversiteye uzanan
geliĢim çizgisi içinde bir “zihniyet devrimi” yaĢanmıĢ mıdır? sorusu çalıĢmanın temel hareket
noktasını ifade etmektedir. Bu çalıĢmada, Dünyada üniversitelerin kuruluĢu ve yaĢanan
geliĢmeler kapsam dıĢında tutulmuĢ; sadece Türkiye‟yi ilgilendiren geliĢmeler karĢılaĢtırmalı
analize imkan verecek ölçüde yer almıĢtır. Ġlk bölümde Cumhuriyet dönemi öncesinde yaĢanan
geliĢmeler ele alınmıĢ, ikinci bölümde ise 1933 yılındaki üniversite reformu değerlendirilmiĢ ve
kısmen günümüzdeki yüksek öğretim kurumlarının yapısı irdelenmiştir.
Birincil Dil | Türkçe |
---|---|
Bölüm | Makaleler |
Yazarlar | |
Yayımlanma Tarihi | 28 Kasım 2018 |
Gönderilme Tarihi | 19 Ekim 2018 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 2018 |
Avrasyad''de yayınlanan makaleler, Creative Commons Atıf-Gayriticari 4.0 Uluslararası Lisansı (CC BY-NC 4.0) ile lisanslanmıştır. Bilimsel araştırmaları kamuya ücretsiz sunmanın bilginin küresel paylaşımını artıracağı ilkesini benimseyen dergi, tüm içeriğine anında açık erişim sağlamaktadır. Makalelerdeki fikir ve görüşlerin sorumluluğu sadece yazarlarına ait olup Avrasyad''nin görüşlerini yansıtmazlar. Kullanım Şartları ve Gizlilik Politikası