Öz
Türk devletlerinde kadın toplumda önemli bir yere sahip olup, insanlığın devamının
menbaı olduğu için de kıymetli görülmüştür. İlk Türk devletlerinde kadın devletin yönetiminde
söz sahibi iken zamanla daha arka planda kalmıştır. Kadının toplumda arka planda kalması ile
birlikte eğitimi meselesi de çok üzerinde düşünülmeyen bir konu olmuştur. Osmanlı Devleti’nde
gündeme gelen yenileşme hareketleri ile birlikte kadının eğitimi de konuşulan konular arasına
girmiş ve kadının eğitiminin toplumun eğitimi olduğu fark edilmiştir. Böylece 19. yüzyılda
kadınların da eğitim alabilecekleri bir eğitim kurumu ihtiyacı hasıl olmuştur. Yüzyılın sonuna
doğru kadınların eğitim görebilecekleri okullardaki artışa binaen kadın öğretmen yetiştirilmesi
meselesi gündeme gelmiş ve Darülmuallimat kurulmuştur. 20. yüzyılın başında kadınların
yükseköğrenim görmeleri meselesi de gündeme gelmiştir. Millî Mücadele sürecinde Türk
kadınının Türk askeri ile birlikte ölüm kalım savaşında yer almış olması ise kadının toplumsal
olarak daha ön plana çıkmasına vesile olmuştur. Cumhuriyetin ilanıyla birlikte kadınlar eski Türk
devletlerinde olduğu gibi hak ettiği değeri görmeye başlamış ve toplumun yarısı olduğu kabul
görmüştür. Daha 1930’lu yıllarda kadınlara verilen seçme seçilme hakkı da bunun göstergesidir.
Kadınlar toplumda öncelikle anne ve eş olarak görülmüş ve bu yönde eğitim almaları
gerektiği üzerinde düşünceler gelişmişse de zamanla kadının birey olduğu ve bir işe sahip
olması gerekliliği de görülmeye başlanmıştır. Günümüz Türkiye’sinde kadın erkekle hukuki
olarak eşit haklara sahip olmakla birlikte geleneksel aile yapısından kaynaklı olarak hala birey
olmayı başaramamıştır.