Öz
19. yüzyıldan itibaren şekillenen feminist teori, toplumsal gerçekliğin cinsiyetlendirilmiş
özünü açığa çıkarmak ve değiştirmek doğrultusunda farklı kavramlar ortaya koymaktadır.
Feminist kuramcıların çalışmaları, teknoloji alanındaki erkek tekelinin eril iktidarın temel
kaynağı, kadınların teknolojiye mesafeli bir şekilde konumlandırılmasının ise erkeklere
bağımlılıklarının temel aracı olduğunu öne sürmektedir. Teknoloji ve toplumsal cinsiyet ilişkisinin
çözümlenmesi doğrultusunda temel başvuru kaynaklarını oluşturan, Haraway, Plant ve
Wajcman’ın çalışmalarında günümüzde artık yaygın olan bilgi ve iletişim teknolojileri de dâhil
olmak üzere teknolojilerin toplumsal açıdan ve özellikle de toplumsal cinsiyet konusunda
tarafsız olduğu yönünde varsayımlar öne çıkmaktadır. Bu çalışma kapsamında dünyada
yaşanan teknolojik gelişmelerin bir sonucu olarak erken feminizmin yerini alan feminist teknoloji
çalışmalarının detaylı olarak incelenmesi ve yaşanan değişimlerin ortaya konması
amaçlanmaktadır. Bu doğrultuda birinci bölümde ataerkil yapının yeniden üretilmesinde
teknolojinin rolünü vurgulayan ve daha çok kadercilik eğilimi gösteren erken feminizm üzerine
genel bir çerçeve çizilmektedir. İkinci bölümde Haraway’in “Siborg Manifestosu” çalışmasıyla
temelleri atılan, dijital teknolojiyi kadınlar için bir kurtuluş aracı olarak gören postmodern
siberfeminizm incelenmekte, 2000’li yıllarda gündeme gelen, toplumsal cinsiyet ve teknolojinin
toplumsal olarak ortak inşası üzerine fikirler kompleksinden oluşan teknofeminizm yaklaşımı
çalışmanın üçüncü bölümünde ele alınmaktadır. Çalışmanın son bölümünde ise siberfeminist ve
teknofeminist düşünce akımları, karşılaştırmalı ve etkileşimsel bağlamda analiz edilmektedir.
Yeni teknolojik olanakların kadınların özgürleşmesini sağlayacağını iddia eden
siberfeminizmden farklı olarak teknofeminist yaklaşım, toplumsal cinsiyet ve teknoloji karşıtlığı
üzerine geleneksel bir analiz çerçevesi sunmamakta, bilakis söz konusu karşıtlığın incelenmesi
doğrultusunda siberfeminizm ve diğer feminist yaklaşımlar tarafından ortaya atılan determinist
görüşlerin eleştirel kesişimselliği üzerine temellendirilmektedir. Wajcman’ın görüşleri
doğrultusunda şekillenen bu yaklaşım, toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin yeni teknolojilerin
gelişmesi ile yeniden üretilerek sürdürüldüğünü ortaya koymakta, dolayısıyla siberfeminizme
göre daha materyalist bir düşünsel yapı olma niteliği taşımaktadır. Geleneksel mekânların yerini
dijital mekânların aldığı günümüzde, dijital teknolojilerin toplumsal cinsiyetle ilişkisinin
anlaşılması doğrultusunda gerçekleştirilen feminist çalışmalarda teknolojinin evrensel değil,
zamansal ve dönüşümsel karakterini ortaya koyan bakış açılarının yaygınlaştığı görülmektedir.