The state requires its public servants to be loyal to it and to obey the law. All of these are actually regulated in legislation and supported by material sanctions. Despite this, the effect of laws on people remains limited, and public officials may resort to illegal ways in dark places. This is where the oath comes into play. An oath is the act of making a promise effective by making God or other sacred beings as guarantors and witnesses. The oath of office, on the other hand, is a promise made on certain values when public officials take office, and aims to bind the conscience of the public official. For public officials, it is accepted that these promises made in the name of oaths will not have the effect of an oath unless God or other entities deemed sacred are presented as guarantors and witnesses; moreover, they cannot be considered as oaths. Thus, the oath taken in the name of God can bind the public official to his/her word at any time and in any place. When we look at examples from around the world, religious elements are prominent in the oaths of public officials. In Turkey, one of the effects of the secularization policy is seen in the oath. It is very difficult for the oath, which is detached from its original context, to be effective. This is because the oath is not perceived as an oath, does not have any effect on the audience and the oath-taker, and takes on the character of a symbolic act. A public official who is faithful and loyal to his oath does not need supervision in a sense. Therefore, the oath has the potential to serve as an effective and costless audit tool that fills an important gap in public administration.
Devlet, kamu görevlisinden kendisine sadakatle bağlı kalmasını, kanunlara uymasını istemektedir. Bunların tümü aslında mevzuatta düzenlenmiş ve maddi yaptırımlarla da desteklenmiştir. Böyle olmasına rağmen kanunların insan üzerindeki etkisi sınırlı kalmakta, karanlık noktalarda kamu görevlileri kanunsuz yollara tevessül edebilmektedirler. İşte bu noktada yemin olgusu devreye girmektedir. Yemin, Tanrıyı veya kutsal sayılan varlıkları kefil ve şahit göstererek söze etkinlik kazandırma eylemidir. Görev yemini ise kamu görevlilerinin göreve başlarken belli değerler üzerine verilen sözler olup, kamu görevlisinin vicdanını bağlamayı amaçlamaktadır. Kamu görevlileri için, yemin adıyla verilen bu sözlerin, eğer Tanrı veya kutsal sayılan varlıklar kefil ve şahit gösterilmediği sürece, yemin etkisi yapmayacağı dahası bunların yemin sayılamayacağı kabul edilmektedir. İşte Tanrı adına edilen yemin, kamu görevlisini her an ve her yerde sözüne bağlı tutabilmektedir. Dünyadaki örneklerine bakıldığında kamu görevlilerinin yeminlerinde dini öğeler göze çarpmaktadır. Türkiye’de ise sekülerleşme politikasının etkilerinden biri de yemin üzerinde görülmektedir. Öz bağlamından koparılan yeminin etkili olabilmesi oldukça güçtür. Çünkü yemin, yemin olarak algılanmamakta, dinleyiciler ve yemin eden üzerinde herhangi bir etki oluşturmamakta ve sembolik bir eylem niteliğine bürünmektedir. İnançlı ve yeminine sadık bir kamu görevlisinin bir anlamda denetime de ihtiyacı kalmamaktadır. Bu nedenle yemin, kamu yönetiminde önemli bir boşluğu dolduran, etkin, maliyetsiz bir denetim aracı olarak görev yapabilme potansiyelini bünyesinde barındırmaktadır.
Birincil Dil | Türkçe |
---|---|
Konular | Kamu Yönetimi |
Bölüm | Makaleler |
Yazarlar | |
Yayımlanma Tarihi | 7 Temmuz 2024 |
Gönderilme Tarihi | 25 Ocak 2024 |
Kabul Tarihi | 11 Haziran 2024 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 2024 Cilt: 15 Sayı: 2 |