Tercüme faaliyetleri İslam coğrafyasının genişlemesi ve köklü medeniyetlerin kültürel birikimleriyle karşılaşılması sonucu ortaya çıkmıştır. Emevîler döneminde bireysel düzeyde gerçekleştirilen tercümeler Abbâsîler döneminde kurumsal düzeye ulaşmıştır. Çünkü bilimsel çalışmalar ve tercüme faaliyetleri Abbâsî halifeleri tarafından önemli ölçüde desteklenmiş ve tercüme merkezi niteliğindeki Beytü’l-Hikme kurulmuştur. İslam coğrafyasında gerçekleştirilen tercüme faaliyetleriyle birlikte bilimsel çabalara yakın olan özellikle İran kökenli Müslümanlar yani mevâlî, Müslüman toplumda etkin ve belirleyici bir konum elde etmiştir. Mu’tezile Kelamcılarının neredeyse tamamı mevâlîden oluşmaktadır. Özellikle Müslüman coğrafyanın dışındaki dinî-felsefî ve düşünsel yapılanmalara karşı Müslüman dinî kültürün itikadî/kelamî tercihlerini savunan Mu’tezile, tercüme yoluyla Müslüman kültüre dahil olan özellikle Yunan felsefesine ilişkin eserlerden yararlanma yoluna gitmiş ve bu eserleri görüşlerinin temellendirilmesinde değerlendirmiştir. Mu’tezile’nin kurucusu Vâsıl b. Atâ’nın görüşlerinde bile söz konusu felsefî kültürün etkisini görme imkânımız mevcuttur. Ancak Mu’tezile’nin gerçek anlamda sistematik felsefî kültürle tanışmasını, Mu’tezile kelamını da sistemleştiren Ebû’l-Huzeyl el-Allâf ile başlatmamız gerekmektedir. Sonraki süreçte ise Nazzâm söz konusu felsefî kültürü mu’tezilî yaklaşımları bakımından belki daha güçlü bir şekilde değerlendirme imkânı bulmuştur. Şu halde denilebilir ki Abbâsîlerin hilafeti devralmasıyla birlikte Mu’tezile’ye hem siyasî hem de bilimsel destek sağlanmıştır. Söz konusu bilimsel desteğin en önemli unsuru ise Yunan felsefî kültürüne ilişkin eserlerin sistemli bir çabayla tercüme ettirilmiş olmasıdır. Dolayısıyla Mu’tezilîler fikirlerini sistemleştirmek için ihtiyaç duydukları ortama kavuşmuştur. Böylece Abbâsî halifelerinin entelektüel tavrı neticesinde İslam kelamında asırlar boyunca devam edecek olan aklî/felsefî tartışmalar ilk kez kurumsal düzeye ulaşmıştır.
Translation activities emerged as a result of the expansion of the Islamic geography and being encountered the cultural accumulation of deep-rooted civilizations. Translations being carried out at the individual level during the Umayyad period reached the institutional level during the Abbasid period. Because scientific studies and translation activities were significantly supported by Abbasid caliphs and Beytü’l-Hikme, which was a translation center, was established. Along with the translation activities were carried out in the Islamic geography, especially the Muslims of Iranian origin, namely the mawâlî, who are close to scientific efforts, have gained an active and decisive position in the Muslim society. Almost all Mu’tazila theologians are composed of mawâlî. Mu’tazila, who defended the religious/theological preferences of the Muslim religious culture against the religious-philosophical and intellectual structures outside the Muslim geography, sought to benefit from the works of Greek philosophy, which were included in the Muslim culture through translation, and evaluated these works in the grounding of their views. Even in the views of Vâsıl b. Atâ, the founder of Mu’tazila, we have the opportunity to see the influence of the said philosophical culture. However, we need to start the Mu’tazila’s acquaintance with a truly systematic philosophical culture with Abu’l-Huzeyl al-Allâf, who also systematized the Mu’tazila theology. In the next period, Nazzâm had the opportunity to evaluate the philosophical culture in question in terms of his mu’tazilite approaches, perhaps more strongly. In this case, it can be said that with the Abbasids taking over the caliphate, both political and scientific support was provided to Mu’tazila. The most important element of the said scientific support is that the works on Greek philosophical culture were translated with a systematic effort. Therefore, the Mu’tazilites got the environment they needed to systematize their ideas. Thus, as a result of the intellectual attitude of the Abbasid caliphs, the intellectual/philosophical debates that would continue for centuries in Islamic theology reached the institutional level for the first time.
Birincil Dil | Türkçe |
---|---|
Konular | Din, Toplum ve Kültür Araştırmaları |
Bölüm | Araştırma Makalesi |
Yazarlar | |
Erken Görünüm Tarihi | 14 Aralık 2021 |
Yayımlanma Tarihi | 14 Aralık 2021 |
Gönderilme Tarihi | 22 Kasım 2021 |
Kabul Tarihi | 6 Aralık 2021 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 2021 Cilt: 5 Sayı: 2 |