تحتل بيت المقدس مكانة مهمة في تاريخ الأديان. حيث تمثل القدس ومحيطها في التاريخ واليوم جغرافيا رمزية لليهود والمسيحيين والمسلمين. وباعتبارها مدينة مباركة ومقدسة لأبناء هذه الديانات الثلاث، فقد واجهت القدس وضعاً مختلفاً للغاية في الأوقات التي أعقبت قيام دولة "إسرائيل". المسلمون الذين يعيشون في القدس ومحيطها دخلوا في ظروف سلبية لأنفسهم من الوسط، حتى في أوقات أبكر من القرن العشرين. يمكن القول أن القدس المباركة ومحيطها كرمز جغرافي لأعضاء اليهودية والمسيحية والإسلام من وجهة نظر دينية وسياسية واجتماعية وثقافية وتاريخية كانت حاضرة على أساس الجغرافيا وسياستها وعلم الاجتماع. من الخوف ، وحتى لاهوتها وأحيانًا استراتيجيتها لبعض الوقت. منذ ظهور إسرائيل كدولة ، كانت العلاقات بين الأحزاب الاجتماعية والسياسية ، ووجهات النظر المستقبلية ، والحروب تسترشد بالخوف من الخوف البشري الطبيعي إلى الخوف المرضي ، على سبيل المثال الرهاب في أرض بيت المقدس. من الناحية اللاهوتية ، فإن من يستحق أكثر ملكية للقدس من يهود ونصارى مسلمون ، لأن جميع الأنبياء بمن فيهم أنبياء اليهود والنصارى يعتبرون عند المسلمين أنبياء الإسلام. لكن من الناحية الاجتماعية ، يمتلك كل من اليهود والمسلمين والمسيحيين هذه الجغرافيا بشكل منفصل. في هذا السياق ، تصبح الحرب في جغرافية القدس مرضية ، خاصة وأن صناعة الخوف أنتجت علم الأمراض والصدمات التي تعززها الاستراتيجية الصهيونية باستمرار. في هذه الدراسة ، يتم فحص الخوف المعني ومحاولة فهمه.
Jerusalem has an important place in the history of the three major religions. Historically, and to this day, Bayt al-Maqdis and its surroundings represent a symbolic geography for Jews, Christians and Muslims. Despite its status as a blessed and holy city for the members of these three faiths, Jerusalem has faced a very different situation following the establishment of the state of Israel. Muslims living in Jerusalem and Palestine have entered into unfavourable conditions from the mid-20th century, and arguably, from even earlier times. It can be said that the Holy City and its vicinity, with its symbolic geography for the members of Judaism, Christianity and Islam, and from the religious, political, social, cultural and historical viewpoints, has existed for a significant time on the basis of a geography of fear. This has affected its politics and sociology, and even its theology and the strategies of various groups. Ever since the emergence of Israel as a state, the relations between different groups in the land of Bayt al-Maqdis, their plans for the future, and their wars, have been guided by fear: from normal human fear to pathological fear. Theologically speaking, those who deserve the most ownership of this land are the Muslims, as they accept all the prophets including the prophets of the Jews and Christians as prophets of Islam, and they think in an inclusive way that encompasses both Jews and Christians. However, sociologically speaking, Jews, Muslims, and Christians each own this geography separately. In this context, the war in the geography of Jerusalem becomes pathological, to the extent that the fear industry, which has been continuously strengthened by the Zionist strategy, produces pathology and trauma. Tis study examines and analyses the fear in question in an attempt to better understand it.
Kudüs, dinler tarihinde önemli bir yere sahiptir. Tarihte ve günümüzde Kudüs ve çevresi, Yahudiler, Hıristiyanlar ve Müslümanlar için sembol bir coğrafyayı ifade eder. Bu üç dinin mensupları için mübarek ve kutsal bir şehir olarak Kudüs, İsrail’in devlet olarak kurulmasından sonra çok farklı bir durumla karşı karşıya kalmıştır. Kudüs ve çevresinde yaşayan Müslümanlar, yirminci yüzyılın ortalarından, hatta biraz daha erken zamanlarından itibaren kendileri açısından olumsuz şartların içine girdiler. Denilebilir ki dinî, siyasi, toplumsal, kültürel ve tarihî açıdan Yahudilik, Hıristiyanlık ve İslam dinî mensupları için sembol şehir olarak mübarek Kudüs ve çevresi, bir süredir bir korku coğrafyası, siyaseti ve sosyolojisi, hatta teolojisi ve hatta kimi zaman stratejisi temelinde sunulmaktadır. İsrail, devlet olarak ortaya çıktığından beri Beytülmakdis topraklarında taraflar arasındaki ilişkileri, geleceğe bakışları ve savaşları normal beşerî korkudan patolojik korkuya gidip gelen korku yönlendirmektedir. Yahudi ve Hıristiyanların peygamberleri de dâhil bütün peygamberler, Müslümanlar tarafından İslam’ın peygamberleri olarak kabul edildiği için Kudüs’ü Yahudi ve Hıristiyanları da kuşatacak şekilde teolojik olarak en çok sahiplenmeyi hak edenler Müslümanlardır. Fakat sosyolojik olarak Kudüs’ü Yahudiler, Müslümanlar ve Hıristiyanların her biri ayrı ayrı sahiplenmektedirler. Bu çerçevede özellikle Siyonist stratejiyle mütemadiyen güçlendirilen korku endüstrisi, patoloji ve travma ürettiği ölçüde Kudüs coğrafyasındaki savaş patolojikleşmektedir. Bu çalışmada, söz konusu korku incelenmekte ve anlaşılmaya çalışılmaktadır.
Birincil Dil | Türkçe |
---|---|
Konular | Din Araştırmaları |
Bölüm | Makaleler |
Yazarlar | |
Yayımlanma Tarihi | 15 Aralık 2020 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 2020 Cilt: 20 Sayı: 2 |